MİDİLLİ’DE BAYRAM TATİLİ
Bayram tatilinde küçük bir kaçamak yapıp Midilli Adası’na gittik. Ada zaten Ayvalık ile çok yakın. Gemi ile birbuçuk saat mesafede...
Midilli’nin Yunanca ismi: Lesbos, ama arkadaşlar onu Lesvos yapmışlar. Neden biliyor musunuz? Lezbiyen kelimesinin kaynağını Lesbos oluşturuyormuş. Tarihdeki bilinen lezbiyenlerden birisi ise Lesbos adasında büyüyen ünlü kadın şair: Sappho... Sappho, şiirlerini hep kadınlara, kızlara hitaben yazmış. Vikipedide yazdığına göre, neredeyse tüm kadın tanrıçaların kökeni de Midilli adasından çıkma imiş...
Midilli Adası’na ilk kez Oldways Vakfı ile gitmiştim. Gezerken gördüm ki hiçbir şey hatırlamıyorum! Hatırladığım tek şey, adanın ortasında yer alan çok şeker bir çiftlik... Çiftlikte, Midillili bir adamla evlenen Atinalı bir kadının su değirmenleri vardı. Su değirmeninde öğüttükleri buğday ile yerli tarhana ve erişte yapıyorlardı. Orada tarhananın yapılışını görüp, yemek de yemiştik herhalde...
Adanın başkenti Mitilini, zaten bizim oraya Midilli dememizin sebebi de bu... 1462 den 1912’ye kadar Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi altında kalmış. Yeni cami isimli bir yapının kalıntılara götürdü rehberimiz Aysen Hanım bizi... Yapıcı Ustalarına kolaylık olsun diye caminin küçük bir maketini cephe kısmına monte etmişler, bana çok ilginç geldi.
Medeniyet ne güzel birşey... Mitilini’de taş kahvede otururken hayran hayran servis yapan kızları izledim. Kahve, bistro gibi işletiliyor. İçki veya kahve içip, birşeyler de yiyebiliyorsunuz. Kızlar, gönülden hizmet ediyor, gayet de güzel giyinmişler. İnsanın gözü, gönlü açılıyor, insan olduğunun farkına varıyor.
Gittiğimiz her lokantada ekmeğin üzerine zeytinyağı döküp tadına baktım. Amacım, bizim zeytinyağı ile onlarınkini mukayese etmekti. Midilli adasının zeytinyağı, bizimki ile kıyaslanmayacak kadar güzel ve lezzetli! Koyu yeşil bir rengi var ve ağzınıza aldığınızda boğazınızı hafif yakıyor tadı. Çok meraklı olduğum için Türkiye’de zeytin yetişen çoğu yerden örnek zeytinyağları var evimde. Hatta özel olarak imal edilen ve oldukça pahalı fiyata satılan zeytinyağını da alıyorum. Hala aklım, Midilli’de tattığım zeytinyağlarında... Eve dönerken Ayvalıkdaki eski firmalardan birisi olan Özgün’ün erken hasat edilmiş zeytinen yaptığı koyu yeşil, bulanık zeytinyağını aldım. Ve çok beğendim. Keşke iki şişe alsaydım...
Oldways Vakfı’nın gezisinden aklımda kalan, Midilli adasında 11 milyon zeytin ağacı olduğu... Yani, orası özel bir zeytinyağı cenneti diyebiliriz. Zeytinyağları benimle beraber eşim de tadıyor doğal olarak. Onun kanısına göre, bizdeki zeytin problemi yetiştirmeden kaynaklanıyor. Midilli adasında çok doğal şartlarda yetiştirilen zeytin, maalesef Türkiye’de bol tarım ilacıkullanılarak doğal olamayan şartlarda yetiştiriliyor. Bir de erken hasat meselesi... Tıpkı, kuşboku fıstıkda olduğu gibi, erken hasat edilen zeytin daha lezzetli oluyor...
Midilli Adası’nda o kadar çok kalamar ve ahtapot yedik ki, artık epey bir süre bu ikisini de yememeye karar verdim! Ahtapotu hiç beğenmedim! Denizden çıkardıktan sonra şaraplı bir karışıma batırıp, dükkanların önündeki ahtapot askılarına asıyorlar, orada bir müddet durduktan sonra, bacaklarını ızgara edip, servis yapıyorlar. Rehberimiz Aysen Hanım’ın söylediğine göre adanın doğu tarafında –oraya gitmedik- ahtapot daha lezzetli ve güzelmiş.
Midilli Adası’nda köfte yapmayı bilmiyorlar. Et köftesi de, balık köftesi de gayet kötü! İçerisine ekmek dolduruyorlar, etin veya balığın lezzeti kayboluyor.
Hoyrat kelimesi eski Yunanca bir kelime. Türkçede kaba veya bir kişinin tekden söylediği özel ezgili uzun hava anlamına geliyor. Sevan Nişanyan ise, Türk veya Yunanlı köylü anlamına gelir demiş. Bunu niye yazdım biliyor musunuz? Çoban salatasını anlatmak için! Çoban salatasının Yunancası Hoyrates gibi bir kelime... Köylü salatası diyeceğimize çoban salatası demişiz, iyi de etmişiz! İşte benim en sevdiğim yiyeceklerden birisi oldu Midilli’de... Domates, salatalık, birazcık soğan, üzerine şahane bir dilim beyaz peynir ve bol zeytinyağı... Domates gayet lezzetli, zeytinyağı ve peynirle müthiş uyum sağlıyor, yemeye doyum olmuyor! Beyaz peynir, yani feta ise Yunanlıların işi zaten. Çok iyi yapıyorlar. Eskiden feci tuzlu olurken, Avrupa Birliği sayesinde o tuz işini de halledip, azalttılar. Az tuzlu ve gerçekten afiyetle yiyeceğiniz şahane peynir yapıyorlar. Free shoplarda buzdolapları var, feta peyniri bol miktarda satılıyor. Avrupa Birliği, Avrupa’ya yanınızda peynir götürmeyi yasaklamış. Nisbet olarak bizim gümrüklerde de peynir girişine izin verilmediği söylendi ama, böyle bir kuralı herhangi bir yerde okumadım.
Pastanelerde hep kadınlar çalışıyor. Sütlü tatlı yapmasını bilmiyorlar. Dondurmalar ise daha ziyade Roma dondurması gibi... Bizimki gibi salep yok içerisinde. En beğendiğim dondurma türü, içerisinde sakız, yani mastika olan idi.