Üç Olay
Her yılın 24 Kasım’ı gelince “Bugün Öğretmenler Günü” derler, devlet adamlarından protokol erkânına kadar öğretmenliği över över bitiremezler.
Senede bir gün “Öğretmenlik Tanrı mesleğidir, sayın öğretmenlerimizin ellerinden öperiz” demek kadir kıymet bilmemektir.
Neden mi? Ben her Öğretmenler Günü’nde geçmişimizi düşünür, halimize bakar üzülürüm. İsterseniz neden üzüldüğümü birkaç tarihi olayla size de anlatayım. Türkün tarihinde öğretmen neredeydi, nereye geldi…
Padişah Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman ilkokuldadır. Bir gün öğretmeni derse kaldırır, bilemez. Öğretmeni Süleyman’ı azarlar. Şehzade ağlayarak saraya, babasına gider:
- “Baba, ben şehzade değil miyim? Öğretmen beni nasıl azarlar?”
Bayezid durumu anlar. Oğluna “Ya öyle mi? Yarın seninle beraber okula gidelim de o öğretmene soralım” der.
Ve gizlice öğretmene haber gönderir.
- “Yarın sınıfa geleceğim. Beni de oğlumu da sopayla kovalasın!”
Öğretmen mesajı almıştır, padişahla oğluna “Ben öğretmenim! Haylazlık edeni döverim!” Diye bağırır. Yıldırım Bayezid oğlunun elinden tutup sınıftan kaçar.
Sonra da Emir Süleyman’a “- Bak oğlum. Senin öğretmen ne yavuz kişi imiş! Beni bile kovaladı. Git sınıfına edebinle otur!” der.
Bir de Cumhuriyetin ilk yıllarından örnek vereyim:
Yer Gaziantep. Eski adı Sarı Mektep olan Cumhuriyet İlkokulu’nda bir olay olur: Meşhur Izrap Zade Abdullah Hoca bir çocuğa falaka cezası verir. Hademeler çocuğa fena vururlar. Abdullah Hoca çocuğu bir hamalın sırtına verip evine yollar.
Bir süre sonra dövülen çocuğun babası hamalın sırtındaki oğlu ile beraber okula gelir.
“Benim çocuğumu kim dövdü?
Abdullah Hoca karşılar:
- Ben dövdürdüm!
Baba oğlunu indirtir, ona bağırır:
- Öp bakayım hocanın ayağını!
Sonra da Abdullah Hoca’ya döner:
“Hocam, biz çocuklarımızı eti senin, kemiği benim” diye gönderdik size. Terbiyesizlik etti ise dövmeli değil öldürmeliydin!”
Atatürk’ün zamanında ve şimdi öğretmenlik nasıl? Onu da olaylarla anlatacağım…