BİR GARİP ANTAKYALI, DELİ HÜSEYİN
Hatay Keşif Mecmuası’nın Ekim 2014 sayısında Deli Hösün isimli Mehmet Tanrıverdi tarafından yazılmış bir yazı çıktı. Derginin sahibi Erol İğde’den izin alarak bu şipşirin yazıyı biraz da açıklayarak köşeme almak istedim.
Yazı, oldukça uzun ve yerel ağızla yazıldığından yanına anlaşılabilmesi için bir de sözlük konmuş. Ben, sözcükleri anlayabilmeniz için parantez açıp yanına yazdım.
Geçen hafta bizim oğlanın yanına gidiktik. El’aziz’de asker tamana? Anası kene yisin deyin 3 sini kaytaz böreği, 2 sini kuyruklu oruk bişirikti. Allah seni inandırsın, bir tene kalmadı; bütün tabur kuyruğa durdu kaytaz böreği yimek içün. Mahsüm dölün eline iki tene kuyruklu oruk geçtise eyyi.
(Kaytaz böreği: Tüm malzemesi üzerinde olan, kıymalı, avuç içi büyüklüğünde yağlı bir börek. Kuyruklu oruk: içine kıyma yerine kuyruk yağı konan yuvarlak, yassı şekilli içli köfte)
Kumandan beğe sordu: “Hösün ağa, bu Antekeliler hep bele çok yimek bişirir, sebbehten akşama ğader yimek mi yirler? “Ben de başladım kene ağnatmıya.
Antekeliler sebbeh saet altıda kağarlar. Evin herifi kahvaltı etmez. Doğru düğene gider. Halbüse evde dünyanın yimeği var ha kahvaltı için. Avrat ta kahvaltısını yapıp, evi-yeri topladıktan keyri doğru komşulara süğürdür. Sebbeh kahvesini içmeden rahat etmez. Saet on buçuk kimi geri eve gelir; öylen yimeği hazırlıklarına başlar.
(Düğen: Dükkan, Anteplicesi Düven. Süğürdür: Koşar, Anteplicesi seğirdir: Keyri: bundan böyle.)
Bu sırada herif ne mi yapo? Düğene gido. Çarşıda daha düğenler yengi yengi açılo. Çarşının ucundan başlar düğen komşularını selamlamıya: “Selamün aleyküm Hacci Sıtkı. Sebbehil heyr Şıh Semir. Sebbehin nur Ammi Nikola.”
Düğene varana ğader karnı acıkır kalan. Evvel, bakkal Hasan’dan iki banadura, iki kıtte, iki tene de teze biber alır. Hemmen yanındaki peynirci Abdülselam’dan bir kalip peynir, bir avuç attün, Ammi Sait’in fırınından da bir halebi ekmek!
(Kalan: artık, bundan böyle.Banadura: Domates; Kıtte: Acur; Attün: siyah zeytin; Halebi ekmek: Antepdeki kübban ekmek tekniği ile yapılmış, ancak daha kalın bir tür ekmek)
“Heydi bismillah” der, düğenin darabasını yekindirir. Önce düğenin içini, sonra da düğenin önünü süpürür ki, hal gece itler işeyiklerse, oğursuzluk gelmesin deyin.
(Yekindirmek: yukarı doğru kaldırmak)
Banadura, kıtte ve biberleri düğenin karşısındaki bürkede gözelcene yaker. Dezgahın üstüne gazata açar. O dakke kahveci Esa çayını getirir kene. Hem de böyyük bardakta. Bilir kenin o saette düğeni açacağını.
(Bürke: Havuz, Esa: İsa, isim.)
Her allahın günü banadura peynirle kahvaltı olmaz zatan. Baez kere simit alır, Sadık ustanın ayranından baraber duz kemmüne batıra batıra yir keni. Baez günler paklacıda bir sehen pakla yir. Akşama ğader ağzı üleş kimi samırsak kokar. Baez günler de düğene gelirken kassaba dalak, börek veyahut yürek ısmarıc eder. Kassap ta kenleri kağırdın üstüne koyup çırağından fırına gönderir. Bişince, kassabın çırağı alır, bir ekmekten baraber kene getirir.
(Kemmun: kimyon; üleş:leş, ısmarıc etmek: ısmarlamak)
Eyer ki, o gün kahvaltı ehven geçikse, “Köse’nin yolunu bekler. Saet dokkuz buçuk kimi Köse’nin manisi duyulmaya başlar: “Helal olsun ustam diyolar, bir yiyen bir daha yiyo. Sen bunu nasıl yapon diyolar, sölemiyom. 500 Lera verolar, gine sölemiyom.”
(Ehven: hafif)
Köse, dört tekerlekli, camekanlı arabasında katıklı ekmek, biberli ekmek, öcce-cevizli biber satar. Arabadan yokarı çıkan pacadan da duman hiç eksik olmaz. Bellersin katıklı ekmekleri yirken ağzın şarfıtlanıcı. Halbüse buz kimidir. Kenleri ısıdomuş kimi göstermek içün, duman görünsün deyin alttan kağırt yakarmış meğerse akrüt.
(Katıklı ekmek: üzerinde çökelek, ıspanak ve baharatlar veya çökelek yerine tuzlu yoğurt bulunan ekmek; Biberli ekmek: Üzerinde biber, çökelek ve baharatlar bulunan ekmek; Öcce: mücver; Cevizli biber: muhammara; Bellersin: Zannedersin; Şarfıtlanmak: Çok sıcak bir şeyin yenmesi nedeniyle bir anda ağzı yanmak; Halbüse: Halbuki; Akrüt: Yaramaz, kerata)
Saet onbir kimi ortalığı sıcak basmaya başlar. Demirciler Çarşısı’ın arka kapısında bir tene haytalıcı kurbat durur. Bu da kışın şalğam durşusu, yazın haytalı satar. Haytalıcı seğe siniden bir parça haytalıyı keser. Avcının içinde küççük küççük pöler. Cam kaseye koyar. Ketten çuvala sarılı buz kalibinin üstünü açar, eline aldığı rendeden buzu yontar. Rendenin haznesine dolan buzu da kaseye ekleyerek üzerine penbe renkli gül suyu döker.
(Haytalı: Nişasta ve su ile yapılan bir pelte. Üzerine gülsuyu şerbeti ve buz kırıntısı konarak yenir. Gaziantep’te haytalya denir. Kurbat: Çingene.)
Bakalım, Deli Hösün, Saat 12:00, öğle vakti olunca ne yiyecek, o da başka sefere...