Cesur Yürek

YAYINLAMA: 07 Aralık 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 07 Aralık 2014 / 18.00

 

Amerika’nın ünlü ‘The New Yorker’ dergisinde Gaziantep ile ilgili yazılanları önceki gün köşeme almıştım.

Geçtiğimiz Cuma günü ABD Büyükelçiliği’nden gazetelere ulaşan, ‘Gaziantep’teki Özgür Suriye Ordusu karargahına saldırı düzenlenecek’ uyarı notu yerel gazetelerin manşetine çıkınca rahatsızlık yarattı! Oysa, bu bilinen bir konuydu ve ÖSO karargahının  Gaziantep’te konuşlanmaması için güvenlik birimlerinin yetkililere ilettiği kesin bilgi ve istihbarat raporları vardı. Buna rağmen izin verildi!

 

ABD bir süredir vatandaşlarına Gaziantep’e seyahat etmemesi için uyarıda bulunuyor. Bunu açık seçik yapıyor, ABD Dışişleri Bakanlığının ‘state.gov’ sitesine veya google’a girin, göreceksiniz.

Internette, Gaziantep, ISIS (IŞİD), Syria (Suriye) kelimelerini yazarsanız, yüzbinlerce başlık geliyor! Bunların verdiği zararları önlemek mümkün değil.

Gaziantep’te bir Suriyeli’nin öldürdüğü Türk ev sahibinin gerçek hikayesi, bazı  yerel grupların bu olay üzerine yaptıkları taşkınlıklar dünya basınında günlerce tefrika edildi!

Son olarak aşağıdaki haber de hem ulusal, hem de uluslararası basında çıktı:

Suriyeli Mülteci Olmanın Travması’ başlığıyla düzenlenen bir Panelde Kilis’te iki yıldır Suriyeliler’le çalışmalar yapan psikolog Sinem Boytok, şehirdeki 120 bin Suriyeli sığınmacının 80 bininin kamp dışında yaşadığını söylerken, tecavüze uğradıktan sonra hamile kalan bir Suriyeli kadının başetmek zorunda kaldığı çok acıklı durumları anlattı!

 

Ancak, geçen Cuma günü Gaziantep’e gelen ABD ve Almanya’nın Ankara Büyükelçileri için, ‘Apar topar şehrimize geldiler!’ yorumu yanlış!

ABD Büyükelçisi John R. Baas, her gelen yeni Büyükelçi gibi bölgeyi gezerek tanımaya çalışıyor. Nitekim bir gün önce de Adana’da idi.

Alman Büyükelçi Eberhard Pohl’da Mersin Türk-Alman İş Forumu’na katılmış, sonra da daha önce planlanan ziyaret programına uyarak Gaziantep”e geldi. Yani, olaylara yorum katarak birbirine karıştırmamak lazım.

 

Şimdi olayların 3 yıllık panaromasına bakarsak, Gaziantep epey bir süreden beri tehdit altında yaşıyor. Bunu görmemezlikten gelmek olur mu?

Turizm büyük darbe yedi! Yatırımlar hız kesti! İhracatımız 2023 hedefine göre artmıyor! Kentte büyük bir belirsizlik hakim! Şu anda Gaziantep’te yaşayan her 4 kişiden birisi yabancı! Geçen gün bizzat yetkilisi tarafından açıklanmadı mı? Kanser hastanesinden sağlık hizmeti alanların dörtte biri Suriyeli! Yani…

 

Şimdiye kadar Gaziantep’i derinden etkileyen bu durumu eleştiren kaç meslek odası gördünüz?

Muhalefetin dışında hiçbirisi!

Neden?

Fincancı katırlarını ürkütmemek, paratoner olmamak için sessiz kalınıyor!

Gaziantep’in başına gelene diplomatik dilde De facto denir. Yani, resmen kabul edilmemiş fakat fiilen olmuş bir şey, anlamındadır.

İşte, çoğu önemli kurumlarımızın açıktan kınamadığı ama dedikodusunu da yapmaktan geri kalmadığı bu önemli konuda ‘Cesur yürek’ önemli açıklamalarda bulundu. Bugün Sabah’ın manşetinde yer alan Gaziantep Kent Konsey Başkanı Mehmet Aslan’ın açıklaması zannediyorum diğer gazetelerin de manşetinde yer bulacaktır.

 

Kirli savaştan kaçan, ailelerini, canlarını kurtarmaya çalışan Suriyeliler’e her türlü yardım yapılmalıdır, zaten yapılıyorda. Dünyanın neresinde görülmüş, 1.5 milyon nüfuslu bir kente 500 bin misafirin geldiği!

Şu kabul edilmelidir ki, dünyanın başka hiçbir kenti bu kadar misafiri içine alarak kabul etmezdi, edemezdi.

Gaziantep bir tarih yazdı. İleride bütün dünya bunun belgeselini izleyecek, hayranlık duyacak ve takdir edecektir.

 

Ancak bunu, almamız elzem olan tedbirlerle karıştırmamak gerekir! Bu gerçekten muhtaç insanlara yardım ederken, silahlı muhalif gruplara ev sahipliği yapmamız şart mıdır? Kavgayı, savaşı topraklarımıza çekmenin bir mantığı olabilir mi?

Özetle, bu Kent Konseyi, geçen dönemlerden çok farklı! İyi gidiyorlar.

Tahmin ediyorum, bu ayın sonunda Gaziantep’e gelecek olan Başbakan Davutoğlu’na, Kent Konseyi Başkanı Mehmet Aslan, hem çalışma grubu tarafından hazırlanan ve geçen konsey toplantısında tartışılan ‘Suriye Raporu’nu sunacaktır, hem de özel görüşmede kişisel görüşlerini paylaşacaktır.

 

 

 

 

‘Kavşağa’ geliniyor!..

 

Türkiye, önümüzdeki bir iki ay içerisinde kaderini etkileyecek kavşağa geliyor.

İlki, Anayasa Mahkemesi’nin seçim barajı için alacağı karar. Barajı yüzde 10’un altına indirecek karar, siyaseti derinden etkileyecektir.

Teferruatı, alınacak kararın niteliği gereği TBMM’den yasa çıkarılması gibi şimdiden belli olmayan unsurları bir tarafa bırakırsak, AYM’nin kararı siyaseti yönlendirecektir.

 

İkincisi, Yüce Divan meselesi.

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarına ilişkin TBMM’de kurulan Soruşturma Komisyonu, şüpheli dört eski AK Parti’li Bakanı dinledi. Kulislerde eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış’ın Yüce Divan’a gönderilmesi için parti içinde bir eğilim olduğu konuşuluyor.

 

AK Parti içinde “Seçimler yaklaşırken suça bulaşanları neden koruyalım” görüşü dillendiriliyor.

Meclis Soruşturma Komisyonu’nun yılbaşından hemen sonra raporunu hazırlayarak eski dört bakan hakkındaki görüşünü açıklaması bekleniyor.

Raporun Yüce Divan yönünde olması durumunda TBMM Genel Kurulu’nda gizli oylama yapılacak. Soruşturma Komisyonu’nun AK Parti’li üyelerinin eski bakanların ifadelerinin alındığı toplantılardaki tavırları bu yönde eğilimin bir işareti olarak kabul ediliyor.

 

 

Raporun tamamlanmasının ardından ise komisyonda bakanlarla ilgili Yüce Divan’a gidip gitmeyecekleri konusunda oylama yapılacak. Komisyon raporunun TBMM Başkanlığı’na verilmesi için 8 Ocak’a kadar süresi bulunuyor.

 

Bakanların Yüce Divan’a sevk edip edilmeyecekleriyle ilgili karar genel kurulda gizli oylamayla ve 276 olan salt çoğunlukla verilebiliyor. AK Parti içinde çok sayıda milletvekilinin rüşvet iddialarıyla ilgili rahatsız oldukları biliniyor. En az 100 kadar AK Parti milletvekilinin eski bakanların Yüce Divan’a sevki yönünde görüşe sahip oldukları iddia ediliyor. Ancak bu vekillerin bakanlar arasında ayrım yaptığı da biliniyor.

Partide sayıları 70’i bulan 3 dönemlik vekillerin hiçbir telkini dikkate almayarak hareket edecekleri, bunun da partinin Yüce Divan oylamasında fire vermesi sonucunu doğuracağı yorumları yapılıyor.

 

Ancak genel seçim öncesinde Yüce Divan’a sevk kararının AK Parti açısından iki yönlü etkisinin olacağı kaydediliyor. Partinin “İddiaları aklamadık, bakanları Yüce Divan’a gönderdik” stratejisiyle seçime gidebileceği belirtilirken, muhalefetin seçim meydanlarında “AK Parti’nin bakanları Yüce Divan’a sevk edildi, rüşvet ve yolsuzluk tescillendi” propagandası yapmasının AK Parti’yi zor duruma düşüreceği değerlendirmeleri de yapılıyor.

 

Yani, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık atasözünde olduğu gibi çok sıkıntılı bir durum var. Bakalım AK Parti kavşağa hangi tercih ile gelecek…

Cesur Yürek