‘Emperyal Türkiye’
Başbakan Erdoğan 28 şubat’ta büyük bir tepkiyle şöyle konuşmuştu:
“NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle saçmalık olabilir mi Ya! NATO’nun ne işi var Libya’da! Libya’ya nasıl müdahale eder? Biz buna Türkiye olarak karşıyız! Böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez!”
Bunu diyen Erdoğan 21 Mart 2011 günü fahri doktora aldığı Mekke Ümmü'l-Kurra Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada söylemini değiştirdi:
“NATO Libya’nın Libyalılar’ a ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir. Yer altı kaynaklarının, zenginliklerinin birilerine dağıtımı için değil.”
***
Aradan yalnızca 21 gün geçtikten sonra Başbakan Erdoğan nasıl oluyor da kendisi ile bu kadar çelişebiliyor!
Çünkü bu zaman zarfında danışmanları kendisine bazı gerçekleri anlatmış olmalılar:
“Bunlar Libya’yı talan edecekler! Avrupa Birliği Euro Bölgesi’nin durumu iyi değil. Yunanistan iflas etmek üzere. Bunlara para veren Avrupa bankalarının da durumu sarsılacak! Yani sayın Başbakan’ım, bunlar Osmanlılar gibi ganimet peşindeler. NATO’yu da kullanıp Libya’yı tarumar edecekler. Petrolün başına geçecekler. Çok kararlılar. Karşı çıkılacağına bizim de vaziyet almamız doğru olmaz mı? Hem orada müteahhitlerimizin dünya kadar alacakları var, değil mi?”
***
Başbakan Erdoğan’da ‘Emperyal Türkiye’yi düşünmüş olmalı ki çark etti ve galiba doğru da yaptı!
Şimdiden Libya’da 500 milyon dolarlık hasar oluşmuş! Otoyollar, hastaneler, okullar, binalar, altyapı...
Hepsi yeniden yapılacak. Daha bunlara tahrip olan tank, silah, helikopter, uçak falan dahil değil.
Libya’nın petrolünün üzerinde şimdiden en az 10 yıllık ipotek oluştu bile.
Daha Kaddafi yakalanmadığına göre yıkım işleri sürecek, tahribatın bedeli artacak.
İşin özeti, Amerika’nın Irak’ın petrolüne ihtiyacı vardı, aldı! Avrupa’nın bir kısmı destek verirken, bir kısmı da sessiz kaldı!
Şimdi sıra Avrupa’da. Onların da petrole, işe ihtiyacı var. Amerika yardımcı oldu, önce NATO mıntıka temizliği yaptı sonra halkı birbirine düşürdüler ve istediklerini elde ettiler.
***
İyi ki Libya varmış, yoksa iflas sırası İtalya’dan İspanya’ya, oradan Fransa’ya geçip belki de yeni bir dünya savaşının kapısını açacaktı. Umalım, Libya’nın petrolü sıkıntıları giderecek yeterlikte ve verimlilikte olsun!
Eğitimden sonra futbolda da ‘sıfır’ çektik!
Gaziantepspor yine sıfır çekti.
Bu yazıyı yazdığım sırada Ankaragücü, uzun süre 1-0 yenik götürdüğü maçı son dakikada bulduğu golle 1-1’e getirdi ve ligdeki ilk puanını aldı. Böylece Süper Lig’de ‘sıfır’ çeken tek takım Gaziantepspor kaldı! Şimdiden puan kaybımız 12 oldu. Gaziantepspor tarihinde böyle kötü bir istatistik yok.
Kafkas onurlu davrandı ve samimiyetle istifa etti. Ben Kafkas’ı beğenirim. Ancak başarısızlığın bir bedeli vardır. Geçen hafta Inter Milan’ın teknik direktörü de istifa etti. Fatih Terim’de zamanında etmişti!
Kafkas’ın stifası kabul edilmedi. Çünkü, ondan sonra istifa sırası bir başkasına gelecekti. Zaman kazanılmak istendi anlaşılan! Gerçi, o hiç bir zaman istifa etmeyecektir ya!..
***
Gaziantep çok popüler bir şehir. Herkesin gözü bir şekilde bu kentin üzerinde. Ekonomisi, kültürü ve stratejik konumu ile dünyanın ilgisini çekiyor. Zamanında ‘Marka Kent’ diye bu şehre imaj kazandırmak isteyenlerin vizyonunu taktir etmek lazım.
Diyeceğim o ki, Gaziantepspor’da bu kentin çok önemli bir imaj kaynağı. Böyle bir duruma düşürülmesini üzüntü ile karşılıyorum. Gaziantepspor hep ön sıraları hedeflemeli. Zaten epey bir zamandır heyecanını kaybetmiş, tribünler boş kalmış, aldığı sonuçlar gözucu ile takip edilen bir takım haline gelmişti. Yazık, çok yazık.
Öyle ellere düştü ki, bir daha iflah olmasını zor görüyorum.
İlaç gerçekten bulundu mu?
Dünkü ünlü İngiliz gazetesi ‘Sunday Express’in manşeti, “Kanserin ilacı ‘Holy grail/Kutsal Kase” diyor.
Yani, İsa’nın son yemeğindeki kullandığı kaseye atıfta bulunarak, ilacı kutsal kaseye benzetiyor.
Sunday Express’e göre bulunan ilacın hiçbir yan etkisi de yok.
İnsanın inanası gelmiyor ama böyle ciddi ve önemli bir gazete yazınca, ‘Acaba’ demeden de edemiyor.