YOĞURT
Her yiğidin bir yoğurt yeyişi vardır derler. Bu hangi durumlarda doğrudur ve hangi durumlarda geçersizdir onu düşünmemiz gerekir. Yoğurt yemenin şekli mi olur deyip geçmeyin. Yoğurda kaşık sallamak bile bir adap gerektirir. Hani şöyle kaşığın sapını sağ elinizin avuc içine alıp, baş parmağınızla kaşığa doğru giden sapa basıp yoğurt kasesine bir kenardan başlarsınız ya, bu sofradakilere ne kadar alçak gönüllü olduğunuzu belirtir. Yok kaşığı yoğurt kasesinin tam ortasına daldırırsanız, bu sofranın söz sahibi olduğunuzu anlatır.
Yörük çadırlarında, yer sofrasında yoğurt çanağı, yörük beyinin önüne gelir, dairesel yer sofrasında tabaklar elden ele gönderilerek, herkese yoğurdu Yörük başı dağıtır. Bu görünümde yine çadırdaki sofrada kimin söz sahibi olduğu anlatılır.
Aylardır toplumda reyaksiyona uğrayan bazı konuların üzerine başka konular gündeme getirilerek, ana konu unutturulmaya çalışılmakta. Geçenlerde bir asansörde bizim Cumhur’la ilgili Amerikalı genç çocuğun söylediği sözlere içimden kızmıştım amma sonra düşündüm, Adolp Hitler’in de yaptığı hareketlerle akıllı olmadığını, hatta deli olduğuna inanmaktayız. Geçenlerde İspanya’da bir televizyonda ‘ Kim Milyoner Olmak İster’ programında soru aynen şöyle idi:
‘Hangi ülke diktatörü Twitter i yasaklamıştır’
Cevaplar arasında Türkiye bulunmakta idi ve doğru cevapta üzülerek öğreniyoruz ki Türkiye.
Yöneticilerin yaptığı hatalardan dolayı insanların alay ettiği bir ülke vatandaşı olmak, ben istemiyorum. Nedir bu telaş, nedir bu yönetimin ülke vatandaşlarından gizledikleri? 17 ve 25 Aralık tarihlerinde meydana gelen ve hiçte hoş olmayan hadiselere sünger çekilmek istenmesini, yönetimin halka açıklaması gerekir. Mevcut delillerin ortadan kaldırılmasına dair Meclis Araştırma Komüsyonunun aldığı karar da manidar olsa gerek. Kırpılarak gecikmeli gelen fezlekede bulunan ve halkın büyük bir bölümünün malumu olan konuşmalar ve delilleri yok etseniz ne olur, etmeseniz kime fayda verir. Oturup vicdanınıza hesap verin. Bir tarihte bu ülkenin Başbakanı memurlar için :
“Benim memurum işini bilir”, diyerek çok anlamlı bir cümle söylemişti. Aslında geçtiğimiz sene meydana çıkan ayakkabı kutuları, kol saatleri gibi olaylarda ‘ Benim Bakanım işini bilir’ denmesi gerekir.
Bu olayları gölgeye atıp, başka konulara dikkatlerin yönelmesini sağlamak için bazı taktikler kullanılması, Siyasi Mühendislik gereğidir. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisi başarmaya çalışmakta. Kadınlara doğum için ikramiye ve çocuk izni verilmesi hakkında kanun taslağı hazırlanmakta. Aslında benim oğlum Yiğit dünyaya geldiğinde ben 500 TL. SSK dan çocuk yardımı aldığımı hatırlarım. Hatta kızım Elif doğduğunda da bu yardımı SSK’dan almıştım. Kadınları sosyal yaşamdan ve iş hayatından nasıl soyutlayabiliriz diye bir soru sorulsa, verilecek tek cevap :
Kadınlara doğum parası 400 ve doğum izni ile birkaç sene işe gelmemesini sağlamak.
Ne kadar sinsice yapılmış bir plan . Doğumda verilen 400 lira, kaç günlük bebek bezine tekabül ettiğini bilmemekle birlikte, ailenin bütçesine iyi bir yük getireceği ortadadır.
‘Bir Bilen’ in yönettiği Adalet Partisi döneminde Türkiye’de İmam ve Hatip liselerinin çoğalmasına hız verildiğini hatırlarız. Bu kadar çoğalan İmam ve Hatip ler için iş sahası yaratmak pek kolay olmamakta. Bu nedenle Atom Enerji Komisyonu Başkanlığı’na bile bir İmam Hatipli’nin gelmesi kaçınılmazdı. Türkiye’de okuldan fazla cami yapılması, hastaneden daha fazla cami üretilmesinin altında yatan neden, bu ülkede İmam Hatipler’e iş sahası açmak. Son olarak bütün hastanelere ve sağlık ocaklarına birer imam hatipli gencin hastaların maneviyatının tedavi edilmesi yönünde alınan karar, belki 17 ve 25 Aralık konularını kamufle etme adına üretilmiş olabilirmi diye düşünmekteyim.
Bir başka iş sahası ise Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başına da bir İmam Hatipli gelse iyi olur diye düşünmekteyim. Mevcut sistemin neye yaradığını anlamak mümkün değil. Türkiye yol geçen hanına dönmüş. Kadın terörist Gürcistan’dan geliyor , 8 ay Türkiye’de ikamet ediyor, ne yiyiyor, ne içiyor, ne ile geçiniyor bilen yok . Bir de bu 8 ay sürecinde, iki sefer Suriye’ye gidiyor. Sınırlar kalbur gibi, kim girer, kim çıkar belli değil. Hatta Paris’teki katliamda ismi geçenlerden birisinin de nikahlı eşi İspanya’dan gelip İstanbul’a giriş yaptığı, denetimsiz Suriye’ye geçmesine de seyirci kalınmasına çaresiz olan bir istihbarat sistemi ortada bulunmakta. Böyle bir teşkilatı yönetmek KURMAYLIK isteyen bir görevdir. Bir Başçavuş’un üstesinden geleceği bir görev olmadığını düşünmekteyim.
Her yiğidin bir yoğurt yeyişi vardır, amma istihbarat sistemini yönetmenin, yoğurt yemeğe benzemediğini düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Metin Atamer