Şamil Tayyar tek kişilik ordu gibi...
Önemli rejisörlerin isimleri film jeneriğinde ve afişlerinde en başa yazılır. ‘Bu bir Nuri Bilge Ceylan filmidir’/A film byDavid Lean’ gibi...
Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti eski başkanı Abdullah Sabri Kocaman’ın ‘ahaber’ de Mehmet Ali Önel’in sunduğu ‘Deşifre’ programına çıkması tarihi bir olaydır.
Kamuoyu, üzerinden epey zaman geçtiği için olayı neredeyse unutmuştu. Yeniden gündeme getirilmesini manidar buldum.
Önce şunu belirtmek lazım, bunu izleyenler acaba ne anladılar? Olayları tam olarak olmasa da biraz bilen benim gibiler bile iki saat süren programdan anladıkları çok sınırlıydı! Arada bir Mehmet Ali Önel diyaloga girip, “Şöyle demek istiyorsunuz, değil mi?” diye açıklamada bulunmasa sıradan izleyicilerin içinden hiç çıkamayacağı bir ‘Deşifre(!)’ programı olacaktı!
‘Deşifre’ programının anonsları yapılırken, bir arkadaşımın deyimi ile, “7-8 şiddetinde bir deprem olacak, ortalık feci karışacak, çok kayıplar olacak” tahminleri yapılıyordu. Ancak öyle olmadı, yine aynı arkadaşımın yorumu, “Dağ fare doğurdu” oldu.
Kocaman’ın ekrandaki görüntüsü iyi değildi. Belli ki, süreç onu bir hayli yıpratmış. Yaşadığı travmanın izleri yüzünden belli oluyordu. Belki heyecandan, belki haksızlığa uğradığını düşünmenin yarattığı ızdıraptan, rahat ve düzgün konuşamadı, kendisini iyi ifade edemedi.
Kocaman, Önel’e dosyalar sundu. Naylon fatura kesenler, hayali ihracat yapanlar, sahte belgeler gibi... Dosyanın birisinde 120 mi, 1,200 mü tam anlayamadım, firma ve şahıs isimleri, adresleri, vergi daire/numaraları ve yapılan usulsüzlüğün kanıtları, vardı!
Bu son derece tehlikeli bir durum! Bir gazetecide bu kadar detaylı veri nasıl bulunabilir ki! Gazetecinin görevi bu mudur? Gazeteci ancak gizlilik kaydı yoksa savcının mütalaasına ulaşabilir veya dava açıldıktan sonra yine gizlilik kaydı yoksa haber kaynaklarını kullanarak dosyaya ulaşıp haber yapabilir. Aksi halde bu veriler tehdit ve şantaja karine oluşturabilir.(Program moderatörüÖnel’de aynı konuya değindi.)
Bu kadar verinin derlenmesi maliye ayağı olmadan mümkün müdür?
Bu kadar dinlemenin yapıldığı bir ortamda emniyet ayağı olmadan bir santim bile yol alınamayacağını herkes bilir. Dinleme olmasa bile, Gaziantep’te –bu gibi işlerde- emniyet istihbaratı mükemmel işler!
Kocaman’a atfedilen suç bana çok fantezi geldi!
Kalpazanlık yapıyorsunuz; matbaa sahibi, baskı ustası, yardımcısı, pazarlamacıları, ortakları derken nerede ise on kişilik bir ekipten söz ediliyor. Böyle kalpazanlık mı yapılır? Pek inandırıcı değil!
Belli ki, birileriKocaman’a ceza bileti kesmiş, çok kısa sürede de infaz edilmiş! Kocaman’dan canı yananlar, etkin, zeki ve gözü pek olmasından çekinenler, kısaca onun varlığından rahatsız olanlar birleşmişe benziyor!
Bazılarını benim de heyecanla okuduğum çok sayıda derin devlet ilişkileri, Gladio, Mason Locası ve gizlibelgelerüzerine kitaplar yazan araştırmacı gazeteci ve Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, hüküm giymiş, cezası Yargıtay tarafından onanmış ve aranan bir kimseyi önemli bir haber kanalına çıkarmakla büyük güç gösterisinde bulundu. Ancak, bu sonuçları itibariyle çok sakıncalı ve tartışmalara neden olacak bir girişimdir.
Bütün suçu da polis, savcı, hakim dahil, kumpasçı paralelcilerin üzerine yıkmasıyla bir zafer elde etti. “İşte paralelciler budur!” savıylacemaatı ‘deşifre’ etti! Bu davranışı elbette takdir edilecektir.
Budan bir şey çıkar mı?
Benim cevabım: Evet!
Mücadele uzun soluklu iştir...
Bu ülkede futbolseverlere
haksızlık ediliyor!
Gazetelerin spor sayfaları okuyucu türü değiştirdi!
Futbolseverler statlardan, futbolu gazetelerden, yorumculardan izleyenler de spor sayfalarından çekildiler. Yeni müdavimler;kavgadan, döğüşten, tahrikten, tehditten, şantajdan zevk alanlar!..
Televizyonlar İspanya’dan, İngiltere’den, Almanya’dan ve daha bir sürü ülkeden canlı maç yayını yapıyor. Statlar ağzına kadar dolu, seyirci neşeli, eğleniyor...
Bizdeki statları bilmem görüyor musunuz?
Gaziantepspor’un seyircisi yok denecek kadar az. Galatarasay ve Fenerbahçe’nin de ortalama seyirci sayısı önceki senelere göre ancak yüzde 20’si. Beşiktaş zaten göçebe!
Futbolun içine beceren , mahfeden bir Aziz Yıldırım var. Bir de onun daha tipini görünce gayri ihtiyarı çekindiğiniz yardımcısı Mahmut Uslu var. Şimdi de bunlarınpanzehiriTrabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlusahneye çıktı. Hani, dinsizin hakkından imansız gelir derler ya, işte öyle bir şey.
Hacıosmanoğlu, önceki günkü Fenerbahçe maçındanbeş gün önce, ilk kasıtlı düdükte takımı sahadan çekerim dedi ya, bütün hafta bu konuşuldu.
Maçtan bir gün önce, bu kez de maçın hakemi ile telefonda konuştuğunu açıklayınca, futbolseverler değil de, futbol takipçileri ikiye bölündü.
Bazıları, “Helal olsun, mert adammış! Aziz’in hakkından geliyor!” derken bazıları da kötü ve yanlış bir örnek oluştuğunu, bundan böyle diğer takım başkanlarının da aynı şeyi yapabileceğini iddia ettiler.
Futbolla daha derinden ilgilenenler ise uluorta konuşanların, bir takım başkanının hakemin kapısını tekmeleyerek içeri girdiğini, hakem odasına giderken yolunu kestiğini, tehditler yağdırdığını belirterek balık hafızalı futbol takipçilerine hatırlatmada bulundular.
Bir futbol takımına başkan olmak için paraya ihtiyaç yok. Hatta bu işten para bile götürebilirsiniz. Bütün mesele en başta ‘organize’ yeteneği ile cesur ve ‘organize işler’i becerebilen bir yapınızın olması gerekiyor.
Gerisi kolay! Adınızı komşunuz bile duymamışken, birkaç ayda bütün Türkiye sizi tanıyabilir. Bu tanınırlığı menfaatadönüştürmek de, buraya kadar gelebilmişler için zor olmuyor!
‘Organize işler’i biliyor olduğunuza göre hayatınızın sonuna kadar başkan olarak kalabilirsiniz.
Bu ülkede demokrasi var! Başkanlar seçimle geliyor. Genel kurulu kendi adamlarınızdan ayarlarsınız, demokrasinin bütün gereklerini yerine getirmiş olarak başınız dik, sürekli seçilir ve ülke futbolunun içine becermeyi sürdürürsünüz!
Bazı yöneticiler böyle de bazı futbolcular başka türlü mü?
Yılda, garanti para, maç başı para, prim, reklam kazancı derken 10 milyon lira kazanan Fenerbahçe’nin Caner isimli futbolcusu, maç bitiminde hakemin yanına gidip küfrediyor, el kol işareti yapıyor ve kırmız kart görüyor. En az bir maç oynayamayacak.
İspanya’da Atletico Madrid’de oynayan Arda, geçen hafta Barcelona kupamaçında rakip oyuncunun ayağına basması sonucu kramponunun çıkmasına rağmen hakem faul çalmayınca sinirlenip kramponunu saha dışına fırlatınca kıyamet koptu. Hedef gözetmediği ve krampon da kimseye temas etmediği için hakemden yalnız sarı kart gören Arda’ya hemen maç bitiminde sosyal medyada ve ertesi gün bütün gazete ve televizyonlarda başlayan tepki nerde ise Arda’yı İspanya’da istenmeyen futbolcu konumuna getirecekti.
Kulüp başkanının ve takım arkadaşının sahip çıkması, Arda’nın da özür dileyip bir daha asla tekrar etmeyeceğine söz vermesiyle konu zor da olsa kapandı.
Farkı görüyor musunuz?
İşte bu fark nedeniyle ülkemize gelen çoğu yeteneksiz yabancılar astronomik rakamlar talep ediyorlar. Öyle ya, madem Türkiye’de oynayacaklar, mahrumiyet bölgesi, iki misli para talep ediyorlar!
Böyle başa, böyle traş!..