14 MART

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bir ülke düşünün yaşayan insan topluluğu 70 milyondan fazla olsun. Dağları tepeleri, nehirleri gölleri bulunsun. Ülkenin üç tarafı denizlerle çevrilmiş olsun. Denizleri ve gölleri ile hem deniz ticaret yolları bulunsun, hem denizlerinden çeşitli balıklar ve deniz ürünlerinden faydalanıyor olsun. Göllerinden de çeşitli şekilde nemalanıyor olsun.
Nehirleri üzerinde barajları olsun ve bu barajlardan sadece elektrik değil, hem su ürünleri, hem de sulama olarak faydalanır olsun. Dağlarında, tepelerinde çok çeşitli madenleri olsun. Öyle madenlere sahip olsun ki dünya toplam rezervlerinin büyük bir bölümü bu topraklarda olsun. Dağlarında sürüler otlasın, ovalarında her türlü tarıma elverişli toprakları bulunsun.
Dünyada hiçbir ülkeye nasip olmayan mevsimsel rüzgarların Afrika’da bulunan demir üç oksit çöl tozlarını taşıyan doğal gübrelemeye sahip olsun. Dünyadaki bütün tarımsal gıdaların hepsinin bu topraklarda yetişme iklimine sahip olsun. Etrafını çeviren üç ayrı denizi ile her mevsim denizden yararlanma imkanına sahip olsun.
Kıyılarında esen rüzgardan yararlanıp, enerji santralları kurulup elektrik üretiliyor olsun. Tarihi ile beşeriyete ışık tutan bir kültürü olsun. Üzerinde onlarca medeniyet yaşasın, değişik kültürlere ev sahipliği yapsın.n Tarihsel açıdan çeşitli sanayi dallarının beşiğine sahip olsun. Binlerce yıllık ticaret yollarına önderlik etmiş bir vatan toprağı düşünün. Böyle bir ülke neresi olabilir ?
Özel bir kanalda deniz diplerinde batmış gemileri teşhis etmek adına önemli bir bilime ışık tutan insan olduğuna inandığım Balard’ın programında, Ege denizi ile Akdeniz’in birleştiği noktalarda suyun 400 metre altında yaptığı araştırmayı izledim. Bulduğu batıklara dokunmadan hangi tarihlerde ne gibi yüklerin taşındığı üzerine bilim adamları ile yaptığı söyleşiyi dinledim. Denizin metrelerce altında bulunan bu batıklarda Anadolu’nun ne kadar verimli olduğuna şahit olduğunu dinledim.
Asırlarca önce binlerce anforalar içinde zeytin yağı ve şarap yüklenerek çevre sahillere götürülmüş olduğuna tanık olunması çok önemlidir. Anadolu’nun tarihsel kalıntıları içinde tanrı heykellerinde gördüğümüz bir elinde hayatı simgeliyen işaret, diğer elinde üzüm salkımını iyi değerlendirmemiz gerekir. Çok tanrılı dinlerde tanrıdan dilenen verim, bereket ve yaşam tek tanrılı dinlerdede geçerliliğini bu gün bile korumaktadır.
Bugün eğri oturup doğru düşünmeye çalışalım. Böyle medeniyetlere ev sahipliği yapmış , böyle verimli topraklara sahip, böyle bir vatan için ne ödenir diye bir düşünün. Binlerce can ödenir diye düşünürseniz doğru olduğuna inanın. Bu vatanı ele geçirmek için dünya devlerinin 1915 senesinde, yani bundan 100 sene evvel ordularını, savaş gemilerini ve her türlü silahlarını alarak bu ülkeyi ele geçirmek için Çanakkale’ye geldiklerini unutmamak gerekir. O gün Çanakkale’de vatan toprağını korumakla görevli Mustafa Kemal Paşa, asırlarca savaşmış yorgun düşmüş bir avuç yoksul, aç , ayakkabısız , mühimmatsız fakat vatan toprağına inancı olan Mehmetlerle korunan ve can feda edilen bu topraklar, bizim bugün nefes almamızı sağlamak için, o gün son nefeslerini veren şehitlerimize bizim nefes borcumuz bulunmaktadır.
Böyle bir vatan toprağını ele geçiremeyen emperyalist güçler , başka yöntemlerle, bu ülkeyi parçalamak istedikleri ayandır. Nasıl olacağını aklı olan yöntemini bulur. Din ve meshep hatta ırk ayrıcalığını körüklersen, bir ülke parçalanır. İşte bu gün bu tehlike ile karşı karşıyayız. Okumasını, dinlemesini ve öğrenmesini bilmeyen kişilerin yönetmeye kalktığı bu ülkemin gittiği yolun doğru olmadığı çok açıktır.
Binlerce yıllık geçmişi bulunan bir ülkeyi, belediye yönetir gibi yürütmenin cahillik olduğuna inanmaktayım. Yıllarca maliye ile bütünleşmiş bir bürokratın yalnış para politikası güttüğünü söyleyerek vatan haini ilan edilmesini, esefle karşılamaktayım.
Bir ülkenin Cumhuru seçim meydanlarında politik nutuklar atması da, siyaset biliminde etik davranış olmadığına inancım tamdır.
Eğri oturup doğruları düşünelim, bir asır evvel yani 100 sene önce Anadolu topraklarını kurtarmak için hayatlarını feda ederek kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ nin, yukarıda belirtmeye çalıştığım cennet gibi olan toprakların, yani Anadolu’nun geleceğini tehlikeye attığımızın farkında mıyız diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Metin Atamer

14 MART