Kamuoyu baskısı çok önemlidir…
“Gazeteler istedikleri kadar yazsınlar, beni tanıyan tanır, yalanlarım olur biter!” diye düşünenlerin ders çıkaracakları birinci olay Mustafa Sarıgül ile Hayri İnönü polemiği...
Şantaj ve tehditlere maruz kalan Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü, sessiz kalmayı yeğler. Ama tacizin dozu artıp, Amerika’daki üç oğlunun hayatı söz konusu olunca İnönü, adresleri Sarıgül tarafından tespit edilen oğullarını uyarmak için Detroit’e uçar.
Bundan sonra olaylar hızlı gelişir, tehdit altında yaşamaya dayanamayan Hayri İnönü’nün eşi Nazlı İnönü bildiklerini Hürriyet gazetesinin muhabiri ile paylaşınca dananın kuyruğu kopar...
Haber gazetede yayınlanınca konu sosyal medyanın ‘topic’i olur. Bu arada Sarıgül’ün diğer oğlu Ömer Sarıgül, bir lokantada karşılaştığı, Türkiye’ye evlenmek için gelen Hayri İnönü’nün oğlu Murat Erdal İnönü’ye omuz atıp kavga çıkarır. Araya girenler çirkinliği zorlukla önler.
Daha sonra savcılık devreye girer, tarafların ifadeleri alınır. Kamuoyu beklenti içine girmiştir, Sarıgül’ün siyasi hayatının bittiğine inanılır.
Ancak bütün beklentiler boşa çıkar! Gazeteler haberi şu şekilde verirler:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü ve eşi Nazlı İnönü'nün "tehdit edildiği" iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, şüpheliler Mustafa Sarıgül ve Emir Sarıgül hakkında takipsizlik kararı verdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı verdiği kararla Sarıgül’ü memnun etmiştir, ancak kamuoyu bu kararla mutabık olmadığını geçtiğimiz Pazar günü yapılan CHP önseçiminde Sarıgül’e tebliğ etmiştir.
Geçen yıl Mart ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Topbaş’la başabaş yarışan, CHP’lilerin desteğini alan Mustafa Sarıgül, bir sene sonra İstanbul 2. Bölge önseçiminde bu desteği kaybetti. CHP’li seçmenler Sarıgül’ü 5’inci sıraya layık gördü. Sıralamaya 5 kontenjan adayı yerleşeceği için Sarıgül’ün gerçek sırası 10’unculuk oldu.
Bu bölgeden geçen seçimlerde CHP’nin 8 milletvekili çıkardığı düşünülürse, Sarıgül’ün işi kolay değil.
Belki birilerine yutturdu, ama kamuoyunu aldatamadı!
Diğer kamuoyu baskısı için güzel bir örnek de Fenerbahçeli Emre’nin durumu.
Futbolundan çok olaylarıyla gündemde kalan ve taraflı tarafsız herkesin büyük tepkisini çeken Emre Belözoğlu, Fenerbahçe – Beşiktaş derbisi sonrasında eleştiri oklarının hedefi haline gelmişti.
Almanya’daki milli takım kampında Beşiktaşlı taraftarların pankartlarla hedef aldığı Emre, Hollanda’da gurbetçi vatandaşlarımızın tepkisini toplamıştı. Islıklandığı için ısınmaya çıkmayan Emre’nin ismi okunurken, tribünlerde tepki sesleri yükselmişti..
Daha önce de yurtiçinde ve dışında ırkçılıkla suçlanan Emre Belözoğlu, her seferinde bir şekilde ceza almaktan kurtulmuştu.
Bugün gazetelerde şu haberi okuyacaksınız:
Emre Belözoğlu’nun, Fenerbahçe -Trabzonspor arasında 15 Nisan 2012’de oynanan maç sırasında Dider Zokora’ya ırkçı söylemde bulunduğu gerekçesiyle yargılandığı ve “Spor alanında din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep farkı gözetilerek hakaret” suçunu işlediği gerekçesiyle 2 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldığı davanın bilirkişisi Özgür Tekol hakkında, “gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma” suçundan 3 yıla kadar hapis cezası istendi.
Ne futbolcu ama, değil mi?
Ne kadar iyi futbol oynarsa oynasın, bu kadar agresif, küfürbaz, hiçbir etik kuralı tanımayanve ırkçı olduğu iddia edilen birinden sporcu olabilir mi?
Olmayacağı belliydi, ama bir türlü onu futbolsahalarının dışına itecek cezalar verilmedi, verilemedi!
Sonunda işi kamuoyu baskısı halletti.
Emre’nin maçlarına giden seyirciler pankartlarla, aleyhte tezahüratla Emre’ye “Bir daha milli Takım’da görev yapmayacağım” kararını aldırdı.Bütün bunların neticesinde kulübü de bu sezon sonunda kontratını uzatmaya taraftar gözükmüyor.
Kulüpleri, federasyonu, tahkim kurullarını, disiplin kurullarını hatta mahkemeleri aldatabiliyorsun ama kamuoyunu asla!..