AKP-CHP koalisyonu ve Bekri Mustafa…
Belki kendinize bile itiraf edemediğinizi ben yazayım!
8 Haziran’da bambaşka bir Türkiye’ye uyanacağız. Seçimleri kim kazanırsa kazansın veya kaybetsin, Türkiye 8 Haziran’da kesinlikle eski Türkiye olmayacak.
7 Haziran’da düğümü çözecek olan parti Halkın Demokrasi Partisi.
Düğüm derken, efsanedeki ünlü Gordiyon düğümünü; hani, düğümü çözmek için sabır göstermeyen, kılıç darbesi ile çözen Büyük İskender’i kastetmiyorum.
Gordion düğümü, Büyük İskender'e atfedilen bir söylencedir. Genellikle, çözümü zor bir sorunun kaba kuvvetle halledilmesi anlamında metafor olarak kullanılır.
Günümüz koşullarına ders olacak bu efsaneyi yorumlarsak, uzun yıllar kimsenin çözemediği düğüm bir kılıç darbesiyle çözülmüş ve mesele halledilmiş gibi görünse de uygulanan yöntem düğümü (sorunu) çözmüş değil, ortadan kaldırmıştır!
7 Haziran’da Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat var.
HDP barajı aşarsa 30 yıldan beri 40 bin insanın canına, 400 milyar dolar ülke kaynaklarının hebasına mal olan ve Gordion düğümüne dönüşen sorunlar yumağı çözüm aşamasına girecek.
Bambaşka bir Türkiye’ye uyanacağız derken bu sorundan girdim ama hepsi bu değil tabii ki!
HDP barajı geçerse, 13 yıllık AK Parti iktidarı sona erecek. Bunun matematiksel gerçekliğini geçen haftaki yazımda belirtmiştim.
Türkiye bu takdirde tekrar koalisyonlar devrine dönecek.
‘Koalisyonlar’ hemen kötü diye nitelendirilmemelidir. Almanya’da, birbirinin hep rakibi olmuş iki büyük partinin (SPD, sosyal demokratlar ile CDU, muhafazakar parti) koalisyonu başarı ile sürüyor.
Başkanlık veya tek adam partisi, her ne ise, başarılı olacağının bir garantisi mi var?
AKP ile CHP’nin koalisyonuna herkes gibi ben de, “Olur mu öyle şey canım!” diye yaklaştım. Ancak, biraz düşününce, “Neden olmasın?” diye kendimi sorguladım.
AK Parti 276 milletvekili çıkaramazsa, koalisyon için en uygun iki parti AKP ile CHP değil midir?
Bunun ışığını CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AB ülkelerinin büyükelçileri ile görüşürken yaktı. AB büyükelçilerinin, “Seçim sonrası koalisyon ihtimali beliriyor, kiminle koalisyon kurarsınız” sorusuna parti ismi vermeden, “Belirli ilkeler ve değerler temelinde uzlaştığımız bir parti ile koalisyon kurabiliriz” diye yanıt veriyor ve de önemli bir ekleme yapıyor: “HDP’nin yıpranmasını istemiyoruz, çünkü parlamentoda yer almasını istiyoruz.”
Belirli ilkelere ve değerlere sözcüklerine takılmayınız! Çünkü, iş pazarlığa dökülünce taraflar karşılıklı taviz vererek bir noktada anlaşacaklardır.
AK Parti iktidardan düştü, yerine diyelim ki üç parti (olmazda!) koalisyonu iktidara geldi.
İlk iş, devr-i sabık yaratarak, onlarca komisyon kurup 13 yılın hesabını sormak kulağa belki hoş gelebilir, ama ülkeyi düşünürseniz bundan daha kötü bir şey düşünemiyorum.
Türkiye’nin onarıma ihtiyacı var.
Ekseni kayan bu ülkenin yeni politikalarla tekrar itibarının kazandırılması hem ülkemiz, hem de dünya siyaseti ve barışı açısından elzemdir.
Libya’da, Mısır’da, Suriye’de yapılanlar ve mezhepçilik kokan yanlışlar Türkiye’nin maddi kayıplarına yol açarken itibarını da zedelemiştir.
CHP ile koalisyon bütün bu yanlışlardan dönebilmek için bir fırsat olabilir. İki büyük ana partinin koalisyonu bütün dünyada itibarımızı olumlu etkileyecektir.
HDP barajı aşamaz ve meclise giremezse...
5 milyon oy, yaklaşık 15-20 milyon kişiyi kapsar. (Aile fertleri, çocuklar vs) Bu kadar insanın TBMM dışında kalması, temsil edilememesi bu ülkeye neye mal olur, düşünmek bile istemiyorum. Aşması herkesin, hepimizin hayrına olacağı kesindir.
Büyük koalisyon için sinyal yalnız CHP’den değil, bizzat AKP’den de geliyor.
Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son bir senede çeşitli kurumlarda yaptığı konuşmalardan bir derleme yaptım. Buyurun önce okuyun.
… Sert siyasi çatışmalar, keskin kutuplaşmalar, vahim yolsuzluk ve devlet içi örgütlenme iddiaları…
Önümüzdeki dönemi de böyle geçirirsek demokrasimizi geliştirme konusunu tartışmaya toplumca mecalimiz kalmayacak korkusundayım.
… Orta üst gelire sahip bir ülke olan Türkiye’nin yüksek gelirli ülke standartlarına yükselmesi için hukukun üstünlüğü çok önemlidir. Yüksek gelirli ülkeler, çok yüksek demokratik standartları geliştiren ülkelerdir. Yüksek demokrasi dediğimizde hukukun üstünlüğü, hukuk standartlarının yüksekliği, hukukun uygulanmasındaki şeffaflık ve hukukun verdiği güvence. Hukuk her şeyin başı. Türkiye’nin şeffaflaşması, hukukun eşit ve herkese bu çerçeve içerisinde uygulanmasının yüksek gelirli bir ülke olma yolundaki en önemli sınavlarıdır.
… Ülkenin bugünkü durumu, diğer ülkelere nispeten iyi. Fakat her şey bugünden daha iyi olabilirdi. Bu bir gerçek. Ülkenin durumunu daha da iyi halde görmek mümkündü. Burada soğukkanlı bir şekilde bakarsak, 12 yıllık kesintisiz bir iktidar dönemi sonunda ilk yılların reformcu heyecanının, dinamizminin ve performansının yavaşlamasını da doğal görüyorum.
AK Parti’nin temel kurucularından ve sadık yol arkadaşlarından birisi olan Gül, gelinen durumu bundan daha iyi nasıl anlatabilir ki…
Diğer temel kurucu Bülent Arınç da sorulan bir soruya verdiği zekice ve yürekten yanıtla durumu bakın nasıl veciz hale getiriyor…
“… AK Parti’den başka yerde siyaset yapmayı düşünemeyiz. İçimiz kan ağlasa bile biz AK Parti için varız.”
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’te Türkiye’nin bir kargaşa içerisinde bulunduğunu ifadeyle endişelerini şöyle izah ediyor.
“Bugünkü durum iyi bir durum değil. Erkler arasında yetki gaspları, müdahaleler var. İster parlamenter sistem, ister yarı başkanlık, ister başkanlık sistemi açısından Türkiye’nin bir an evvel karar vermesi gerekiyor. Biraz ondan, biraz bundan, biraz şundan karma bir sistemle Türkiye’nin işlerini daha fazla götürme imkanımız yok…”
Söylenenleri derinden okursanız, hepsindeki temel bakış, artık bu işin sonuna gelindiği, yeni politikalara, dinamizme, ön yargılardan/yanlışlardan arınıp dünyayı ve barışı kucaklamak gerektiği, bunun için de en temel şartın demokrasi ve hukukun üstünlüğü olduğu şeklinde tezahür ediyor.
Neyse…
Size gördüğüm bir rüyayı anlatayım da işi tatlıya bağlayalım…
Bu yazının kurgusuyla yatmış olmalıyım ki, dün gece müthiş bir rüya gördüm.
Bekri Mustafa’yla bir meyhanede sohbet ediyoruz. Laf dönüp dolaşıp seçimlere gelince, “Bak göreceksin, Mehmet Gökdağ Adalet Bakanı, Ali Peri de Çevre ve Orman Bakanı olacaklar…”
“Hadi canım sende… Gökdağ’ı anladık da, Ali Peri’nin Orman Bakanlığı ile işi ne? Atıyorsun!..” dedim demesine ama, ne cevap verdiğini anlayamadan uyandım…
Rüya tabirinde bir şey bulamadım, CHP’nin duayenine rüyamı anlattım, ne diyorsun diye sordum.
“Kafan karışık yatmışın. B.ktan da bir rüya görmüşsün! Bu iki arkadaş milletvekili seçilecek galiba!.. AKP-CHP koalisyon yaparsa da bakan olacaklar herhalde. Sakın bunu yazma ha. Düşmanın çok olur!”
Niye yazmayayım ki, benim rüyalarımın hep tersi çıkar!
Bizi anlatan bir fıkra!..
İntenette okumayanlarınız için yazıyorum. Çünkü fıkra gerçekten çok hoş.
Japonlar, hırsız yakalayan bir robot icat etmişler. Dünyadaki bütün büyük AVM’ler hemen bu robottan sipariş vermişler. Sonuç, fevkalade başarılı olmuş…
Robot; Amerika’da 5 dakikada 180 hırsız yakalamış.
Italya’da 5 dakikada 80 hırsız yakalamış.
Fransa’da 5 dakikada 30 hırsız yakalamış.
Türkiye’de 5 dakikada robotu çalmışlar!
Ben böyle politikacıyı seviyorum…
Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin genel merkezinde 99 kadın aday adayının katıldığı kahvaltıya eşi Sare Davutoğlu ile birlikte katılıyor…
Davutoğlu’ndan önce kürsüye çıkan Sare Davutoğlu, “Ben biraz heyecanlıyım. Böyle bir konuşmayı ilk kez başbakanımızın huzurunda yapıyorum. Kendisi birçok hususta olduğu gibi bu konuda da örnek bir insandır. Beni daima yüreklendirir” diyor.
Daha sonra kürsüye gelen Başbakan Davutoğlu, konuşmasına başlarken eşine karşı kullandığı nezaket sözcükleri nasıl zarif bir insan olduğunu anlatmaya yetiyor.
“İlim ve devlet hayatımda her zaman en zor şartlarda da destek ve ilham kaynağı olan saygıdeğer hanımefendi…”
Ben böyle politikacıları çok seviyorum.