Antep ve Antakya Sancaklarında Yapılan Tehcirler
Bugünden başlayarak, sizleri 100 yıl geriye, bundan tam 100 yıl öncesine götürmek istiyorum.
Şu anda üzerinde yaşadığınız, havasını soluduğunuz bu topraklar üzerinde neler olduğunu, neler yaşandığını birinci elden, resmi kaynaklardan ve tutanaklardan öğreneceksiniz.
Hani büyük atalarımız, “Geçmişini bilmeyen toplumlar yok olmaya mahkumdur”, “Geçmişini bilmeyen toplumlar geleceklerine de yön veremezler” diyor ya...
Madem öyle geçmişimizde neler olduğunu bilmek en doğal hakkımız...
***
Bundan 100 yıl önce, idari olarak Halep vilayetine bağlı olan Antep Sancağı’nda 44 bin 414 Ermeni vardı.
Bu Ermenilerin 36.000’i Antep kazasında, 8.000’i de Kilis kazasında yaşıyordu.
Antep’in 80.000 kişilik nüfusunun otuz altı binini farklı mezheplere mensup olan Ermeniler oluşturuyordu ve bunların 4.000’i Protestandı.
Hadi soykırım olmadı diyelim, İttihat Terakki yönetimi hiçbir Ermeni’nin kılına zarar vermedi, resmi tarihte öğretildiği ve de bazı kendine bilim adamı sıfatı yakıştırılan sahtekarların iddia ettiği gibi Rusya ve Batılı emperyalistlerle işbirliği yapan Ermeni çeteleri Türkler’e soykırım uyguladı.
Peki bu 45 bin insana ne oldu?
***
1915 Ermeni soykırımının, 1.5 milyon Ermeni’nin ölüm yolculuğuna çıkarılmasının yüzüncü yılındayız.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak 90 yıl boyunca devlet tarafından kandırılıp uyutulduğumuz, yok saydığımız, ancak son on yılda ciddi anlamda yüzleşmeye başladığımız bu tarihi gerçekle ilgili araştırma ve yayın sayısı da arttı.
En son "Adana Vakası ve Mesulleri" (Garabet Çalyan), "Adana'da Adalet Nasıl Mahkûm Oldu?" (Artin Arslanyan) ve "Adana Raporu" (Hagop Babigyan)’ın kaleminden “1909 Adana Katliamı: Üç rapor” ile Raymond Kevorkian’ın uzun yıllar ve emek harcayarak yazdığı bin sayfayı aşkın “Ermeni Soykırımı” kitabı bunlar arasında.
***
Ben, bu dramı Franz Werfel’in “Musa Dağ’da 40 Gün” kitabını okuyarak anlamaya ve öğrenmeye başlamanızı salık veririm...
Bir Kürt beyi tarafından kaçırılan Ermeni kızın hayat hikayesinin anlatıldığı “Gülizar’ın Kara Düğünü” ve Daniel Arsand’ın “Adana’da Bir Nisan” gibi katliamlar sırasında yaşanan dramların anlatıldığı kitaplar da son çıkanlar arasında okunmaya değer. Ama yüreğiniz bu kadar acıyı kaldırırsa...
Türkiye ne kadar karşı koyup, yok saysa da pek yakında bu konudaki yazılı kaynaklara görsel sanatlar da daha yoğun şekilde destek verecek, vermek zorunda.
En son Fatih Akın’ın Ermeni Soykırımı’nı anlattığı “Yara” filmine gösterilen tepkileri, PKK kamplarındaki günlük yaşamı anlatan 'Bir Gerilla Belgeseli: Bakur’un başına gelenleri az çok biliyorsunuz ...Ama ne yazık ki korkunun ecele faydası yok...
***
Evet... Raymond Kevorkian’ın 20 yılı aşkın süren araştırmalarının sonucunda ortaya çıkan “Ermeni Soykırımı” bu konuda şimdiye kadar yazılmış en önemli kaynak olarak değerlendiriliyor. Tüm vilayet ve sancakları tek tek ele almış, irdelemiş.
Eser çok kapsamlı, ancak her bir satırının altı çizilerek okunması gerekiyor.
Ama, belki fırsatınız olmaz, okuyamazsınız diye ben sizinle yalnızca Antep Sancağı’nda olanların anlatıldığı bölümü paylaşmak istiyorum.
Okuyalım bakalım 100 yıl önce neler olmuş?
***
“Toros ve Amanos dağlarıyla çevrili olan bu bölgede Ermeni nüfusunun kökleri 10. Yüzyıla uzanır ve Ermeni sömürgeci – askerlerin yer aldığı askeri themaların kuruluş dönemine denk gelir. İdari olarak Halep Vilayeti’ne bağlı olan Antep Sancağı’nda 1914’te 44.414 Ermeni vardı. Bu Ermenilerin 36.000’i Antep kazasında, 8.000’i de Kilis kazasında yaşıyordu.
Antep’in 80.000 kişilik nüfusunun otuz altı binini farklı mezheplere mensup olan Ermeniler oluşturuyordu ve bunların 4.000’i Protestandı. Cemaate ait çok sayıda kilise ve toplam 5.000 öğrencisi olan 25 okul vardı. Yüzlerce erkek ve kız öğrenci de 1876’da Amerikalı misyonerler tarafından kurulan ve bir tıp fakültesiyle bir de hastanenin bulunduğu Central Turkey College’de okuyordu. 18. Yüzyılın ortalarından itibaren Türkçe konuşan Antep Ermenileri, İstanbul Patrikhanesi’nin 1915’e kadar teşvik ettiği yoğun eğitim seferberliği sayesinde anadillerine kısmen tekrar kavuşmuştu; bu durum özellikle gençler için geçerliydi. Son derece faal bir halk olan Antep Ermenileri özellikle ticaret ve zanaatla uğraşırlar ve şehrin ekonomik hayatında önemli bir yer tutarlardı.
Sancağın ikinci kazası olan Kilis 8.000 Ermeni’yi barındırıyordu. Bu Ermenilerin hemen hemen hepsi Halep yolu üzerinde bulunan ve kazayla aynı adı taşıyan yönetim merkezi Kilis’te toplanmıştı. 20. yüzyılın başında Kilis, kalaylı bakır eşya, kumaş ve halı üretimiyle tanınan zengin bir şehirdi.
İyi bilgilendirilen bir Ermeni tanık, savaş öncesinde Antep’te mebus Ali Cenani tarafından Türk Yurdu adında bir kulübün kurulduğunu belirtir. Bu kulübün asıl misyonu Ermeni kurumlarının taciz edilmesini örgütlemek, çeşitli bahanelerle çiftliklere haciz konmasını sağlamak ve genel anlamda Türkçülüğü teşvik etmektir.
Aynı kaynağa göre savaşın başında yerel Jön Türk Kulübü Fransız ve İngiliz kurumlarına karşı sert bir kampanya başlatır ve baharla birlikte köylerde Ermeni karşıtı bir propaganda turuna çıkar. İttihatçılar Türklere Ermenilere olan borçlarını ödememelerini ya da onların topraklarını ekmemelerini de tavsiye eder çünkü “kısa süre içinde Antep’te bir tek Ermeni kalmayacaktır.” Şehirdeki camilerde de aynı lafların dolaştığı anlaşılıyor.
Halep Vilayeti’nin geri kalanı gibi Antep Sancağı da aslında ilk tehcir planında yer almaz. Halep’te olduğu gibi Antep’te de Ermeniler evlerinde kalacaklardı.
Farklı parametreler, özellikle de çok sayıda yabancı tanığın varlığı ve İTC (İttihat Terakki Cemiyeti) içinde yaşanan tartışmalar İstanbul, İzmir veya Halep gibi şehirler için böyle bir karar verilmesine yol açmış olabilir ancak Antep ve Kilis’te yaşayan Ermeniler için neden böyle bir karar verildiğini anlamak o kadar kolay değildir. Elbette bu iki grup Türk-Arap ortamında izole olmuş bir haldeydi ama yine de göz ardı edilemeyecek bir Ermeni yoğunluğunu temsil ediyordu. Komşu Maraş Sancağı’na 1915 bahar başında verilen idari özerklik, İTC’nin baştan itibaren Halep Vilayeti’ndekiErmeniler’i bağışlamayı planladığını düşündürülebilir ki bu da en keskin İttihatçı çevreleri programlarının dışında kalan alanları da programa katmak için çeşitli hilelere başvurmak zorunda bırakmıştır. Devam edecek