Antep ve Antakya Sancaklarında Yapılan Tehcirler(3)
Okullarda savaş yılları anlatılırken hep şöyle bir saptama geçer.
“Savaştan sonra kentte nalbant, dokumacı, bakırcı, marangoz, v.s. kalmadı.” Ama bu “kalmadı”nınucu hep açık bırakılırdı ve bir açıklaması yoktu.
Zannedersiniz kentteki tüm zanaat dallarında çalışan insanlar savaşta ülkelerini savunurken can verdi.
Halbuki, gerçek bu değildi.
Ya neydi?
Tüm bu meslek dallarında çalışanlar, üretenler Antepli Ermeniler’di ve onlar kentten sürüldüğü için, bu işleri yapan kimse kalmamıştı.
RaymondKevorkian, “Ermeni Soykırımı” kitabında Antep’ten sürgün edilen Ermeniler’in mallarına el konulma safhasını şöyle anlatıyor:
***
“Ermeni kaynakları, Ermeni mallarına el konulması konusunda sürgünler yola çıkmadan önce gayrimenkullerini satmalarını yasakladıklarını belirtirler. Osmanlı Bankası şubesinin yeni müdürü Leon Maher’in Ermeni mallarına el konulmasında büyük bir rol oynadığı anlaşılıyor. Maher Ermeni işadamlarını, en değerli varlıklarını, altınlarını, gümüşlerini, mücevherlerini, muhasebe defterlerini ve alacak hesaplarını bankaya emanet bırakmaya teşvik ettikten sonra Türk ortaklarıyla bir şirket kurdu ve bu varlıkları gerçek değerlerinin beşte birine satın alarak büyük bir servetin sahibi oldu.
***
Gayrimenkulleri “resmi olarak” ele geçirmek için kullanılan yöntem, Minas ve HovsepKenderciyan kardeşlerin vakasında açıkça görülmektedir. Yıllardır Adana’da yaşayan ancak Antep’te büyük bir çiftlik sahibi olan Kenderciyan kardeşler şehre çağrıldılar ve büyük bir ihtimalle mülkiyet haklarını devlete ya da özel bir şahsa devretmeleri istendikten sonra tehcir edilirler.
Mutasarrıf Ahmed Bey durum karşısındaki şaşkınlığını “İki yüz Müslüman çalışıyor ve bir Hıristiyan bunun meyvelerini yiyor” diye ifade eder; bu tespiti yaparken esas olarak varlıkların Türk girişimcilere devredilmesi gerektiğini savunan “milli iktisat” öğretisinden esinlenmiştir.
***
Sonuçta Antep ileri gelenleri, savaşın sonucu ne olursa olsun tehcir edilen Ermenilerin mallarından canlarının istediği gibi yararlanabilmek istiyorlardı. Bu nedenle yerel İttihat Kulübü üyelerinin ve şehrin ileri gelenlerinin Der Zor’a tehcir edilen yaklaşık 15.000 Antepli Ermeni’nin yok edilmesinde doğrudan doğruya parmağı olmuştur. Bu amaçla Dabbağ Kimazade, Nuribeyoğlu Kadir ve Hacıhalilzade Zeki’den oluşan bir yürütme kurulu oluşturdular; bu kurul Antepli Ermenilerin öldürüldüğünden ve dolayısıyla malları onlara iade etmek zorunda kalmayacaklarından emin olmak için Zor’a gitti.
Elbette Ermeni tehcirinin bazı sonuçları oldu. Yetkililer asgari hizmetleri sağlamak ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için üç Ermeni kategorisini tehcirden muaf tutmaya karar verdiler. 370 kişiden oluşan ilk kategoride orduya kıyafet, ayakkabı ve demir malzeme tedarik eden bir fabrikada çalışan zanaatkarlar yer alıyordu.
***
İkinci kategori şehrin gündelik ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan ancak Türkler arasında bulunmayan 65 ila 70 doktor, eczacı, dişçi, kuyumcu, kalaycı, kazancı ve fırıncı ailesinden oluşuyordu.
Tehcirden muaf tutulan üçüncü kategori ise sadece “asker aileleri” denilen 30 ile 35 hane yer alıyordu. Tabii ki Ermeniler söz konusu olduğunda “asker” kelimesiyle sadece amele taburlarında çalışan en fazla 18 yaşındaki ameleler kastediliyordu ki bu da muafiyet ihtimali olanların sayısının çok düşük kalmasına yol açmıştır.
Sonuçta toplam 2.000 civarında insanın, durumuna göre ya savaş boyunca ya da birkaç aylığına Antep’te kalmasına izin verilmişti.
***
Mutasarrıf, Ocak 1916’dan Temmuz 1916’ya kadar küçük Ermeni gruplarını çeşitli bahanelerle güneye tehcir etmeye devam etti; fırıncıları ise zorla Urfa ve Birecik’e gönderdi çünkü bu şehirlerde yapılan katliamlar sonucunda fırıncı ihtiyacı baş göstermişti. Yarı felçli bir yaşlı olan piskopos yardımcısı Garabed Kiziryan’ın bir düğün törenine katıldığı için Zor’a tehcir edilmesi yerel yetkililerin tehcirden muaf tutulanlara karşı tavrını gösteren bir işarettir.
Babası için mutasarrıftan merhamet dilemeye gelen kıza mutasarrıf, “benim yok etmek için çabaladığım bir halkın sayısını artırmaya çalışanların hak ettiği ceza budur” der. Ermeni kaynakları bu papazın tehcir edilirken öldüğünü ve kızının da bir Türk subayını mutlu ettiğini belirtirler.
***
Aslında Antepli yetkililer kuzeyden tehcir edilen ve Antep’ten geçen sürgünlere karşı diğer bölgelere göre çok daha gevşek davrandılar. Bu nedenle bir çok kadın ve çocuk şehre sığınmaya çalıştı ya da Türk askerleri tarafından “evlat edinildiler” ve üstelik bu insanların sistematik olarak peşlerine düşünülmedi. Yetkililer arada sırada baskın yapmakla ve yakalananları güneye göndermekle yetindiler.
Ancak şehrin yerlisi olan Ermeniler çok dikkatli davranmak ve muhtaç yurttaşlarına yardım ederken aşırı özen göstermek zorundaydılar. Son olarak Rumeli’den gelen muhacirlerin Antep’e Zeytun ya da başka yerlerde olduğu kadar sistematik bir şekilde yerleştirilmediklerini belirtmek gerekir. Bununla birlikte 1915 sonbaharında en az 500 muhacir ailesi Antep’e yerleştirilmiştir.
***
Antepli amele-askerlerin akıbeti hakkında elimizdeki tek bilgi 30 ila 45 yaşlarındaki 800 genç erkekten oluşan bir amele taburu ve 900 erkekten oluşan ikinci bir tabur hakkındadır. Bu amele taburlarının her ikisi de Urfa’nın ilerisinde bir yere gönderildiler ve 1916 Haziran’ının ikinci yarısında ortadan kaldırıldılar. Devam edecek