Kazablanka mı desem küçük New York mu?..

YAYINLAMA: 29 Nisan 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 29 Nisan 2015 / 20.00

İngiliz The Independent gazetesindeki manşet haberi okuyunca aklıma hemen kaç kez seyrettiğimi unuttuğum ‘Kazablanka’ filmi geldi. Hani şu yönetmen Michael Curtiz’in 3 dalda Oskar kazanan, Humphrey Bogard’la Ingrid Bergman’ın oynadığı II Dünya Savaşı’nın ilk zamanlarında geçen casusluk, adam kaçırma filmi. Fas’ın Kazablanka şehrinin o mistik görüntüleri, Rick’in meşhur gece kulübü, sahte belgeler, entrikalar hep beni cezbetmiştir, heyecanlandırmıştır! Film 1942’de vizyona girmiş, yani aradan 73 yıl geçmiş, ama hala canlılığını koruyor.

Nasıl mı?

Kazablanka yerine Gaziantep yazın ve filmi yeniden çekin!

İnanın, hem Oskar alır, hem de yapımcısına şan ve şöhretin yanında büyük paralar kazandırır.

 

Hep yazıyorum, Gaziantep Ortadoğu’nun en önemli, stratejik kentidir. Lojistik merkezidir. Her türlü alışveriş, takas, hayati toplantılara ev sahipliği yapan, kritik kararların alındığı şehirdir.

Belki çoğumuz farkında değiliz, ama bu şehirde o kadar çok karanlık adam, tehlikeli tüccar, yabancı istihbarat elemanı, terörist,  hücre evi var ki!.. Bir başka önemli özelliğimiz de, cihada gidenlerin son konaklama ve buluşma noktasındayız!

 

The Independent’ın manşetine gelince…

Irak ve Suriye yağmalanıyor ya, değerli eski eserler Antep’e getirilerek Amerika ve Avrupa’ya buradan pazarlanıyor.

Bu işte aklın alamayacağı kadar büyük paralar dönüyor. Londra’daki gazete Gaziantep’e muhabirini, Isabel Hunter’ı göndermiş. Isabel, serbest gazetecilik yapıyor. İyi kontakları var, kaçakçılara güven telkin edip ‘simsar’ pozisyonunda manşetlik haber çıkarmış. Eserleri, güya uzman gözüyle incelermiş gibi yapıp resimlerini çekmiş, “Bunları patrona gösterip öyle fiyatlandıracağız” aldatması ile başarılı bir gazeteciliğe imzasını atmış.

Isabel’e göre bu sektörde (!) faaliyet gösteren çok sayıda Türk de varmış.

Neden olmasın ki! 50 kilometre ötemizde yağmalanan mallar buradan pazarlanacak da, bizimkiler yolunu bulmayacak mı? Aslında bir nevi takım oyunu! Onlar getiriyor, bizimkiler pazarlıyor. Buna ticarette ‘win-win/kazan-kazan’ diyorlar ya, işte öyle bir şey.

 

Irak ve Suriye’den getirilen çok kıymetli tabletler varmış. Değerleri milyon dolarla ölçülüyormuş. Özellikle yabancı koleksiyoncular yüklü alımlar yapıyormuş. Düşünebiliyor musunuz? Yağmalayıp veya kaçak kazı yapıp eserleri getiren kazanıyor. Pazarlayanlar da iyi kazanıyor. Ama en çok, bu eserleri ucuza kapatan, daha sanra astronomik rakamlara satacak olan koleksiyoncular kazanıyor. Var mı dünyada böylesine herkese kazandıran başka bir iş?..

 

Gaziantep’in metropol nüfusu 1.5 milyon. Bir imkanı olsa da, bugün bu şehirde kaç kişi yaşıyor teker teker saysak, sizce kaç kişi çıkar?

2 milyon, 2.5 milyon?

New York, çok kozmopolit olduğu için ‘melting pot/potada eriyenler’ şehri denir.

Ne dersiniz? Gaziantep’e küçük New York dersek, abartmış mı oluruz?

Bir de yiğidi öldürün ama hakkını verin!

Yıllardan beri gazetemizin logosunun hemen yanında, ‘Çingene Kız’ın üstünde, ‘Gaziantep, Türkiye’nin kültür başkenti’ ibaresi var. Ne kadar uzak görüşlü olduğumuzu lütfen kabul buyrun!..

 

 

Kazablanka mı desem küçük New York mu?..