Ah Eğitim, Vah Eğitim…
Hazır şu seçim propagandasının gürültüsü dinmişken fırsat bu fırsat deyip kendi kendimizle konuşalım mı? Fena mı olur, kimilerine soramadığımız soruları kendimize sormak? Fena olmaz deyip geçelim sorulara:
Kuluçka döneminde kanatlı hayvanlardan tavuk cinsinin “lok!.. lok!.. lok!..” sesi çıkarıp kuluçka olduğunu duyurması ve üzerinde 21 gün tüneyeceği/yatacağı yumurta aradığını bilirsiniz. Hayvancağız illa da civciv çıkarmak istediği yumurtalara kavuşup mutlu sonu yaşamak ister o döneminde. Anne olmak, öyle bir tane değil; beş, altı, yedi hatta on civcive anne olmanın mutluluğunu düşler, yaşamak ister. Bu duygunun kutsallığını, engin güzelliğini o kuluçka tavuktan başka kim anlayabilir, duyumsayabilir?
Peki, kuluçka tavuk yavrularına/civcivlerine kavuştuğunda kazandığı “koruma” duygusunu nasıl anlatalım? Hava azıcık çiselediğinde, hafiften yağmur yağdığında kuluçka tavuğun tüm yavrularını iki kanadının altına korumaya alıp ıslanmalarını önlediğini görmüş olanlarınız vardır elbet… Ya da bilirsiniz, kanatlı küçük kuşların avcısı olma rolüne hiç itirazsız soyunan kedinin; civcivlere yaklaştığını gören kuluçka/anne tavuğun nasıl bir öfke/hışımla ve de koruma azmiyle yaklaşan bu tehlikenin üzerine saldırdığını…
Anne sevginin hiçbir yerde, hiçbir zaman sınır tanımadığının sadece basit bir örneğidir kuluçka tavuğun davranışı… Böylesi tarifsiz duygularla doğuştan donanan annelerin bunun karşılığında “Cennet annelerin ayaklarının altındadır” Yüce öğretisiyle müjdelenmeleri belki de bundandır. Kısacası en büyük sevgiyi annelerin duyup yaşadığını belirtmek durumundayız bu noktada.
Peki, yurt/ülke sevgisi konusunda ne düşünüyorsunuz? Dikkatinizi çekmek isterim, kimin/kimlerin ağzından “yurt sevgisi” üzerine çıkan bir sözcük duydunuz, şu son yıllarda? Kulaklarımız ne kadar da duymak istiyor böyle yurt/ülke sevdası dolu söylemleri… Şimdilerde böyle özlem/sevgi dolu sözcüklerle gönüllerde güzellik bahçeleri/parkları açacak siyasileri çoktandır arıyoruz. Başkalarını bilemiyorum ama benim gibi yaşlılar, çocukluğumuzda bize verilen eğitimle aldığımız ulus, ülke sevgisiyle hala ayaktayız diye düşünüyorum.
O zaman “sevgi” diye tanımlanan pınarın çağlayan olup annelerden kalplerimize akan güzelliğine/kutsallığına ne oldu ki, böyle sık-sık kutsal saydığımız annelerimiz öldürülüyorlar?
Neden bu duygusuzluk? Neden böyle vahşi cinayetler?
Ve neden bu toplumsal sevgisizlik? Tabii ki ne anlatılsa boş olduğu görüldü/yaşandı bu güne değin… Tutarlı bir eğitim politikamız oldu mu hiç?.. Her iktidar kendi anlayışına göre bir şeyler algılanmasını isteyince gelinen nokta işte, ortada. Tutarsız ve ülke gerçekleriyle bağdaşık olmayan eğitim politikaları…
Yaşıtlarım ve daha sonra yetişen kuşak ilkokulda Yurttaşlık Bilgisi ve de Aile Bilgisi adı altında iki önemli dersi alarak yetiştik. Toplum ortasında nasıl davranacağımız, aile içinde nelerin yanlış ve ayıp olduğunu, annenin ve babanın kutsal olduğunu o yaşlarda öğrendik. Yurt/ülke sevgisinin ne denli övünülecek bir kaynağımız olduğunu hep birlikte söylemlerle ve inanarak paylaşırdık birbirimizle…
Şimdi, demokrasiyi öğrenmeden “demokratlık oyunu” oynarken tüm bu insan olma değerlerini unutup kendi kendimizi kandırıyoruz.
Durum bu…