Devlet çok büyük bir yanlıştan dönmek üzere
Devletimizin vatandaşına reva gördüğü fevkalade önemli bir yanlıştan dönülmesi için TBMM’ne verilen yasa tasarısı, eminim bankaların ve benzeri yanlış tabana oturtulmuş kuruluşlar hariç, herkesten destek görecektir.
Borcunu ödeyemeyenlerin evlerine, gereğinde kapısı kırılarak uygulanan haciz işlemi, icra memurlarının evde ne varsa, kap kacak, beyaz eşya, velhasılı hemen herşeyin kaldırılarak bir depoya götürmesi artık tarih olacak.
***
Bazı aklıevvel, çocuklarının geçimini başkalarının felaketi üzerinden sağlamakta beis görmeyenlerin, hatta zaman zaman işi şarlatanlığa vardıranların tek argümanı:
“Ne yani borçlunun hakkı var da, alacaklının hakkı yok mu?” dur!
Önce şunu belirteyim, dünyanın hiç bir yerinde, Türkiye hariç, ev haczi yoktur. En geri kalmış Afrika kıtası ülkelerinde bile…
ABD, ‹ngiltere, Almanya gibi ülkelerde, bırakın bir evden eşya kaldırmak, o eve yaklaşamazsınız bile. ‘Ev’ mefhumu Batı ülkelerinde ‘kutsal’dır. Devlet, insanların evlerinde huzur içinde yaşamaları için her türlü önlemi alır.
Çağdaş ülkelerde kredi ‘teminat/güvence’ sağlanarak verilir. Öyle cep telefonuna, ‘şu numaraya kimlik numaranı yaz gönder, kredi cebinde’ saçmalığı ile Batı’da kimseye kredi vermezler.
Borç alacaksan, kredi kullanacaksan teminat göstermek mecburiyetindesin. Evde bulunan kap kacak, beyaz eşya, masa ve televizyonda hiçbir ciddi kurum tarafından teminat olarak kabul edilmeyeceğini bilmem söylememe gerek var mı?
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından, beyin fırtınası toplantıları için Brüksel’e davet edildiğimde, yetkililerden Brüksel’in bankacılık yasasını en iyi bilen bir banka müdürü ile bir akşam yemeğinde buluşturulmamı rica etmiştim.
Yemekte ona şunu sordum:
“Benim ülkemde bankacılar verdikleri kurumsal kredinin, nerede ise yüzde 50 fazlası teminat istiyorlar. Saçma değil mi? Bu kadar teminatı olan zaten krediden vazgeçebilir. Sizde, AB’de nasıl bu işler?”
Sorumu biraz gülümseyerek dinleyen, Brüsel’in en büyük bankasının en büyük şubesinin müdürü şöyle cevap vermişti:
”Eğer durum böyleyse, sizin ülkenizde kredi kullananlar bize göre çok şanslılar. Çünkü biz kredi teminatının ekspertizini kendimiz yapar, tahmin edeceğin gibi düşük ututar, teminatı da vereceğimiz kredinin bırak iki mislini, üç misline kadar çıkarız. Örneğin benim bankamın batırdığı bir cent bile yok.”
Bu kez şaşırma sırası bana gelmişti.
“Bu durumda sizden kimse kredi alamaz!”
”Onu da nereden çıkardınız, çok kredi isteyen var. Ben kredi verdiğim borçlu ile yakın, yani ‘ortaklık ilişkisi’ kurarım. Sık sık ziyarete gider, ‘Ortak nasılsın, nasıl gidiyor’ diye paramı takip ederim.”
Fırsatı bulmuşken, kredi kartını nasıl verdiklerini de sormuştum.
“Kredi kartı için bana müracaat edilmesi gerekir. Düzenli bir işinizin veya gelirinizin olması şart. Buna göre size bir limit tespit eder, kredi kartı veririz. Ancak, benim bankamda hesabınızın bulunması gerekir. Maaşınız veya geliriniz benim bankama yatmalı ki, kredi kartı borcunuzu anında tahsil edebilelim.”
“Ben belki borcumu size nakit olarak getirip ödemek isterim, size otomatik tahsilat izni vermek istemeyebilirim!”
“Böyle düşünürseniz, siz beden kredi kartı alamazsınız. Bankaya nakit para getirmek ne demek? Para hesabınızda olacak ve ben o paranın nereden geldiği bileceğim, sizin ne kazandığınızı, nasıl kazandığınızı hepsini bilmeliyim. Yoksa, üzgünüm benden kredi kartı alamazsınız…”
Şimdi, o soruya cevap verebiliriz. Yani, borçlunun hakkı var da, alacaklının yok mu?
Alacaklının tabii ki hakkı var.
Ama borç ve kredi müessesinin kriterlerine uygun olması, verilmesi koşuluyla.
Bu tasarı yasalaşsın, görelim bakalım bankalar bol şeyden kredi veriyorlar mı?
Bankalar, bireysel kredileri açığa veriyorlar. Nasıl olsa evlerine haciz yollarız, konu komşuya rezil etmekle tehdit ederiz, o da ne yapar eder, borcunu öder!
İşin özü şu
Her suçun, hatanın bir yaptırımı olmalı.
Haciz yoluyla evlerden kap kacak götürülmesi hiçbir kritere uymuyor, dünyada böyle bir uygulama yok. Çok geç kalındı, bizi dünyaya rezil eden bu uygulamadan biran önce vazgeçilmeli.
Çoluk çocuğunun geçimini başkalarını tehdit ederek, gelirsem o evi başınıza yıkarım, kaldırmadık bir şey bırakmam diyerek tahsilat yapmaya çalışanlar bu tasarının yasalaşması ile önemli bir gelir kaybına uğrayacakları kesin. Diğer taraftan böyle uygulamalara girmeyi vicdanları ile bağdaştıramayanlar da önemli bir sıkıntıdan kurtulmuş olacaklar.
Bol günahlı, tehditli, şantajlı, pis bir sektör böylece bitirilecek.
Bankalar da bu işten mağdur(!) olacaklar. En büyük güvenceleri ev haczi bitince, şapkalarını önlerine alıp yeniden düşünecekler!
Türkiye’de sevilmeyen, nefret edilen iki sektör var. İkisi de zarar görecek.