Ortadoğu üzerine bir tarih dersi…
“Osmanlı İmparatorluğu din esasına dayanan bir devletti. Hele Yavuz Sultan Selim ve ondan sonraki padişahlar ”halife” unvanını kullanmaya başlayınca bu esas daha ziyade ehemmiyet kazanmış oldu. Bu itibarla Osmanlı İmparatorluğunun temel unsuru olan Türkler, Müslüman milletleri daima kendileriyle müsavi tuttular; hatta “Türk” kelimesini kullanmak adeta yasakken ve kendilerine “Osmanlı” derken diğer milletlerden necip Arap milleti, sadık Ermeni milleti, asil Arnavut milleti diye bahsettiler; o milletlere mensup pek çok kimseler Osmanlı devletinde yüksek mevkilerde bulundular.
Fakat emperyalist Avrupa devletleri Osmanlı devletini parçalamak için bu devletin idaresindeki Türk olmayan milletleri isyana, ihtilâle teşvikten geri kalmadılar; bu arada Arapları da Birinci Dünya Savaşında aleyhimize tahrik için her türlü iftiraya, yalana, tezvire baş vurdular; bu yolda başarılar elde ettiklerini de herkes biliyor.
Türkiye Cumhuriyeti, milli hudutlarından başka topraklar üzerinde hak iddia etmek gafletinde bulunmadı; gerek Müslüman, gerek Hıristiyan devletlerle barış halinde yaşamayı gaye edindi. Bu arada Arap milletlerine karşı daima sevgi gösterdi, bu milletlerin istiklalini ve refahını diledi; Suriye Cumhuriyetine karşı beslenen duygular da aynı mahiyettedir.
Ne yazık ki Suriye hükümetinin vakit-vakit uygunsuz hareketlerine şahit olduk. (……)
Suriye’de Türkiye Cumhuriyetinin toprak bütünlüğünü bozmaya, Türk milleti arasına nifak tohumu saçmaya çalışan bir takım soysuz unsurlar vardır; bu unsurlardan mürekkep zümrelerden biri de “Kürdistan İhtilali” davasını güden bazı siyasi macera adamlarıdır.”
Yukarıdaki satırları 22 Kasım 1953 tarihli -o zamanlar yayımlanan- Yeni Sabah gazetesinden alıntıladım. Yazarı -tarihi tespitleriyle ünlü- Rahmetli Kadircan Kaflı…
Aradan 62 yıl geçmiş… Rahmetli Kaflı’nın Suriye konusundaki görüşlerindeki isabet için söylenecek ne olabilir ki… Manzara ortada…
Bu gün Suriye’de yaşanan -savaş değil- vahşetin durduk yerde zuhur ettiğini, çıktığını söyleyecek kadar gaflet içinde değilim. Batı denen güçlerin Müslümanlık adına ne denli değer varsa hepsini ortadan, zihinlerde silmek uğruna neler yaptığını Afrika’da, Ortadoğu’da, Güney Asya’da görüyoruz.
Emperyalist güçlerin kendi çıkarları adına kafalarındaki melanetleri önlerindeki haritalara kusup Müslüman dünyasında yeni sınırlar çizme kaprisi uğruna yaptığı/yaşattığı vahşeti tüm dünya görüyor. Herkesin içi yanıyor ama bir şey yapamıyor. Batı ise ellerini ovuşturan bir tavır içinde…Müslüman dünyasında yeni-yeni nifak yuvaları yaratma sevdalarının peşinde…
Irak’ta bu vahşet “demokratik düzen” hayali adına yaşandı. Irak’a demokrasi geldi mi? Afganistan’daki savaş ne zaman bitirilecek? Pakistan, Yemen, Mısır, Libya ve diğer Müslüman ülkelerinde yaşanan huzursuzluk neden/niçin ve nasıl ortaya çıktı?
Yineleyelim: Bu huzursuzluk, bu Müslüman kanının oluk-oluk aktığı vahşet ortamı durduk yerde mi ortaya çıktı?
Ve soralım: Bu ülkeleri karıştırıp yaşanmaz duruma getiren, halklarını birbirine düşüren emperyalist güçler Ortadoğu’nun gözbebeği ülkesi Türkiye için nasıl bir duygu taşıyorlar acaba?