Kelek yemek üzerine notlar…
Argo dünyamızın kendine özgü bir dili var. Ortamına göre söyleminizi yerinde ve zamanında argo sözcüklerle süsler/zenginleştirirseniz size olan ilginin arttığını, can kulağıyla dinlenirken dudaklarda hafif bir tebessüm belirdiğini görürsünüz. Ama böyle bir hüneri herkes yapamaz, bilesiniz. Çünkü böyle bir role soyunan kişinin konuştuğu dili çok iyi bilmesi/kullanması gerekir. Bu da yetmez, mademki söylemiyle ilgi çekmek/toplamak istiyor kişi, o zaman konuştuğu dilin argoya/mizaha yönelik sözcüklerinin anlamını, nerede kullanılırsa ne anlama geleceğini çok iyi bilmesi gerekir. Sonra “kaş yapayım derken, göz çıkarır” konuma düşmek de var işin içinde.
“-Keleklik yapma!” da…
Buradaki durum pot kırmamaktır önemli olan…
Diyeceğim o ki, söz/kelam ustaları yeri geldiğinde “taşı gediğine koyduk”tan sonra yaşadığı keyif gol atmış santraforu bir başka türden yaşarken, diğer tarafın da “gol yemiş kaleci” ezikliği vardır orta yerde. Üzülse/ağlasa ne yazar. Taş gediğine konulmuş, gol yenilmiş bir kere…
***
Geçen gün marketten karpuz alayım dedim içimden. Hemen aklıma geçen yıl aldığım ilk karpuzun kelek çıkışı geldi. O zaman karar vermiştim, bir daha kendim seçip karpuz almamaya… Karpuz mu alacağım, iyi yada kötü olup-olmadığına satıcıya işaret vurdurup öyle alıyorum artık. Bu kez de kararımı marketçiye söyledim. “- Ne demek… Elbette… İşaret vurayım abi” dedi. İlk gelen karpuzlar hep böyle çıkar. Marketçi sapladı bıçağı karpuzun böğrüne, küçük bir dilim çıkarıp verirken karpuz seçiminden övünç duymuş olacak ki -sesini de yükselterek- “-Haydee!.. Kan çıkar bunlaaar!.. Kaaaan!” diye bağırdı. Sesi duyan iki kişi sebze/meyve seçerken karpuz sergisine yönelip “-Bana da 5-6 kiloluk…”, “-Benimki daha küçük olsun” isteklerini söylediler. Onlarınki de “kan” çıkmişti. Alış-veriş sonrası evde, “Ya… Bi karpuz seçmekten haberimiz yok…” diye yerindim kendi-kendime. Bu işin püf noktasını marketçiden uygun bir zamanında sordum, öğrendim. Sonra da nice yıldır, işaret vurdurmayıp aldığım, tam sofrada karpuz yeme iştahımın kabardığı anlarda kelek çıkan karpuzları anımsadım. İnanınız verdiğim paralara değil, kendime kızdım. “Niçin şimdiye değin bu işin sırrını öğrenmedim?” diye…
Kişioğlu kimi bilmediği konularda niçin bilgi yardımı istemez, anlayamıyorum. Böyle yapmayınca zarar hanesinde hayli kelek yazan çok insan var aramızda sanıyorum.
***
Bir de siyasette eskiden mi, yoksa şimdilerde mi daha çok kelek yer olduk onu merak ediyorum bu günlerde. Eskiden bugünkü kadar “Çokbilir Tahir” yoktu aramızda. O zamanlar yurttaş aklının ermediği konuları bir yakınına ya da biliyor sandığı bir başkasına sorar, “yol-yordam öğrenirdi.”
Şimdi öyle mi, hani yiğit Köroğlu’nun “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” sözü örneği, TV’ler her eve girince “ukala”lar da çoğaldı. Televizyon kanalları her şeyi öğretiyor, niçin bir başkasına akıl tanışılsın ki!..
Diyeceğim o ki, “yol sora sor aşılır” öğüdüne kulak kabartan eskilerin siyasal alanda pek kelek yediklerini sanmıyorum. Çünkü bugünkü seçim promosyonu uygulaması yoktu, onu kararından caydıracak. O zaman şöyle söyleyelim: Seçim promosyonlarına aldanmak “keleklik” değil de ne?