Bu kez başka Celal Doğan...
Dün Cumhuriyet gazetesinin sürmanşetinde Celal Doğan’la ilgili haberi ve tam sayfa röportajı görünce, “Eh yani, pehlivan tefrikası gibi sürecek galiba! İyi ki Erdoğan’la konuştu...” diye geçirdim içimden.
Ama röportajı okuyunca şaşkınlığımı gizleyemedim. Meğerse ‘turpun büyüğü heybedeymiş!..”
Bu röportajı siyasetle ve enneagram’la (*) ilgilenen herkes okumalı. Hatta, Cumhuriyet’in internet sitesinden tamamını (Gazeteden çok daha uzun) okumalısınız.
Celal Doğan’ı tanımasam, bilmesem, ilk kez röportajını okuyor olsam, “Kimmiş bu adam ya; donanımlı, tecrübeli ve müthiş bir beyin, HDP’nin eş genel başkanı olmalı...” diye düşünürdüm.
Celal Doğan’ı tanıyanlar, okuyun bakın, siz de eminim benim gibi düşüneceksiniz.
Acaba diyorum, andropoza mı girdi?
Koalisyon konusunda, Doğan da Cumhurbaşkanı ile konuşan Baykal gibi düşünüyor. Celal Doğan’ın bu konudaki izlenimi hayati önemde.
“... Ben edindiğim kanaati söylüyorum, kasım ayı, kafasındaki yeniden seçim tarihidir. Ve yine kendi düşüncemi söylüyorum. Maalesef 2015 Kasımı'ndan sonraki seçimlerin, o sathı mahalin güvenli geçeceğine inanmıyorum.”
- Bunu neyi düşünerek söylüyorsunuz?
“Türkiye’deki olayların tırmandırılacağını düşünüyorum.”
Bu izlenim veya tespit korkunç bir şey!
Laf başkanlık sistemine geliyor. Erdoğan, başkanlık sistemini daha fazla iş yapabilmek, çabuk karar verme mekanizması için savunduğunu söylüyor. Buna Doğan şöyle karşılık veriyor:
“Başkanlık sisteminde siz ve arkadaşlarınız, taraftarlarınız öyle bir sunuş yaptı ki, akılda tek adam hakimiyeti ve Türk sistemi başkanlık gibi ne olduğu belli olmayan bir sistem olarak kaldı. Sözcüleriniz bunu doğru düzgün anlatamadı. Sizin arkadaşlarınız parlamenter sistemin hazzına varmadı ki ondan şikayet ediyorlar. Siz şimdi Türkiye'de parlamenter demokratik rejimi mi yaşatıyorsunuz? Yasama da yargı da Türkiye'de icranın elinde. Bunun adı zaten parlamenter rejim değil ki. Milletvekili gelirken memur olarak geliyor, dedim.”
- Cumhurbaşkanı ne dedi sözleriniz üzerine?
“Bu sistem tıkanmıştır, dedi. Başkanlık sistemini istemesinin altındaki sebebi anlattı. Başkanlıkla, daha çabuk karar verme ve daha çok iş yapma kanaatinde kendisi. Ama Türkiye’de çok insan başkanlık sistemine karşı olduğu gibi sizin getirdiğiniz başkanlık sisteminin de Türkiye'deki imajı sultanlık, tek adamlık gibi görülüyor, dedim.”
Ne dedi buna?
“Öyle algılamışlar, öyle bir niyetim yok, dedi.”
Doğan, HDP ile ilgili şu çarpıcı cümleleri kuruyor:
“Bu parti öyle demokrat bir parti ki, müthiş özgürlükçü. Dedikodu yok. Ayak çekme yok, özgürlüğünüze karışan yok. Yeter ki siz başkasının özgürlüğünü kısıtlamayın. Çok renkli, demokrat insanlar. HDP çizgisi benim yabancı olduğum bir çizgi değil. 68 kuşağına hakların kardeşliğine yabancı değildir. Ayrıca HDP’de olmaktan çok mutluyum. Türkiye'deki halkların birlikte yaşama projesine zerre kadar katkım olursa çocuklarıma bırakacağım en büyük miras olur.”
Selin Ongun’un şu 2 sorusunu beğendim:
- Sizin için “Hem Deniz Gezmiş’in arkadaşı hem Demirel’in yakını, hem Erdoğan onu seviyor hem Aziz Yıldırım’ın yakını, bu nasıl adam!” diyenlere ne dersiniz?
“(Gülüyor) Herkesin fonksiyonu başka. Aziz Bey ile hukukumuz spordan, kulüp başkanlığından geliyor. Çok mert adamdır asla sözünü yemez. Tayyip Bey ile hukukumuzun kaynağı belediye başkanlığı günlerimizdir. Ben çalışkan insanı severim. Günde 18 saat çalışıyor; eksik yanlış, o ayrı konu. Süleyman Bey ile yollarımız Zincirbozan'da kesişti. Siyasi yasakların kalkmasında beraberdik. Şimdi hepsi ile yakın diyenler, ben yorumlayamam bunu. Ben insan ilişkilerine önem veren biriyim. Herkesle konuşulabilir. Adam “barış için gerekirse şeytanla konuşurum” diyor.”
- Turgut Özal'dan Demirel'e Çiller'den Erdoğan'a sağcı liderlerin size duyduğu muhabbet nereden kaynaklanıyor?
“Neysem oyum. Kimseye de yağcılık, yalakalık yapmam. Beytülmala el sürmedim.”
Bu yanıtı samimi bulmadım. Ben en iyisi size bir fıkra anlatayım.
İki çocuk bağda üzümü görünce canları çekiyor. Dayanamıyorlar, içeri girip birkaç salkım koparacaklar. Ama bağın sahibi öyle lanet bir herif ki, üzümünün çalınmasına aşırı tepki gösteriyor, çalanları bulup babalarına şikayet ediyor.
Canları çekti bir kere, durdurmak imkansız! Uyanıklık yapıp, birisi diğerinin sırtına binerek bağa girip üzüm salkımlarını koparıyor.
Bağcı, dedim ya, adam değil! Çocukları tespit edip babalarını buluyor. Mahkeme kuruluyor!..
“Eğer ben amcanın bağına ayak bastıysam, Allah benim canımı alsın, gözümü kör etsin” diyor çocuklardan daha küçük olanı.
Diğeri de, “Eğer ben amcanın üzümüne elimi sürdüysem Allah beni şuradan şuraya gitmek nasip etmesin. Ayıp değil mi, elin malına elimi süreyim!” diyor.
Çocuk yemin ediyor, elimi üzüme dokundurmadım, diye. Ama üzüm de yerinde yok. Mesele bundan ibaret.
Lütfen tamamını okuyun. Hem zevk için, hem bilim için…
Bu konu ile şahane bir kitap var: İnsanı Tanıma Sanatı, Alfred Adler, Say yayınları
Vallahi yakışmıyor!..
CHP’liler gazete manşetinde kayıkçı kavgası yapıyor!
Hiç yakışmıyor...
AK Parti Gaziantep’te seçimden yenilgi ile çıktı. Dokuz milletvekilliği 6’ya düştü. Gazetelere akseden bir kavgaları oldu mu? Hayır! Geçtiğimiz günlerde sadece Ahmet Uzer, partisine güya salvolarla atak yapacaktı, en azından haberin manşeti öyleydi, ama baktım mülayim eleştiriler vardı, o kadar.
Ama CHP; kavgacı, agresif, tatmin olmayan, sinirli, saldırgan görüntü veriyor.
Tabii parti böyle olunca gazete de, samanlık yansın, keyif olsun kabilinden manşetten haber yapıyor: ‘Ağa-Beyliğe soyundu’...
Gazete Akif Ekici’nin, MYK’nın gündemi aşırı yüklü olması nedeniyle Gaziantep konusunu görüşemediği için, fırsattan istifade ‘Ağabeylik’ ayağıyla hem ‘Ağalığa’, hem de ‘Beyliğe’ soyunduğunu ima ediyor.
Bu hiç hoş değil.
Halk, kavga edeni, didişeni sevmiyor. MHP bu yüzden sürekli puan kaybediyor, bir erken seçim olsa baraj altında kalır, deniyor.
CHP, bu tavrı ile halktan kopuyor, farkında değil misiniz? Partililerin birbirini sıkıntıya sokmak için gazeteleri aracı olarak kullanmaları kimseye bir şey kazandırmıyor.