Trabzon’daki “demokratlık” dersi…
1957 yılına gelindiğinde, DP yaşanan ekonomik sıkıntıların giderek artacağı kanısıyla “erken seçim” kararı almayı yeğledi kendi açısından… Zaten muhalefet de bunu bekliyor, DP iktidarını buna zorluyordu.
Sonrası her zamanki gibi… Muhalif, muvafık her siyasi döküldü yollara seçim propagandası için… Ülkede kimi alanlarda ekonomik sıkıntılar yaşanıyor, ama DP konuşmacıları, özellikle Başbakan Adnan Menderes nereye gitse adeta dağ-taş yerinden oynuyor, insanlar sel olup Menderes’i görmek için miting alanlarına koşuyor/akın ediyor. Sakın bugünkü gibi düşünmeyin. O zamanlar köylerin yolu yok. Yurttaşlar işini-gücünü bırakıp yayan-yapıldak düşüyor yollara, dağları, dereleri aşıp Menderes’i görmeye koşuyor.
O zamanlar Türk siyasal yaşamının “lideri” Menderes… Nereye giderse orada bir hareketlenme, bir heyecan… Öyle ki, sanıyorum 1950’li yılların ikinci yarısındaydı, Menderes Ege gezisine çıkmıştı. Yurttaşın biri, bir baba Menderes için öz evladını kurban etmeye kalkışmıştı. Bu da bir sevgi gösterisinden öte şaşkınlık tabii ki…
Neyse, biz dönelim yapılacak “erken seçim”e… 27 Ekim 1957 Pazar günü yapılacak genel seçim için Başbakan ve DP Genel Başkanı Menderes il-il dolaşıp iktidar olarak yaptıkları hizmetleri anlatıyor, tabii ki, muhalefete, CHP Genel Başkanı İnönü’ye söz atıyor, huzursuzluk çıkarmakla, yalancı olmakla suçluyor.
Başbakan yapacağı seçim konuşması için 13 Ekim 1957 Pazartesi günü uçakla Trabzon’a geldiğinde DP’nin daha önce belirlenen konuşma saati geçmişti. Ama bir Başbakan gelmiş, konuşmadan olur mu? O saatte Hürriyet Partisi’nin (HP) konuşma saati… DP İl yöneticileri Hür Parti Başkanı Kemal Atal’dan rica ettiler, konuşma hakkının bir bölümünü Menderes kullanmasını rica ettiler. Atal da 15 dakikalık bir süre için hak tanıdı… Menderes kürsüye bir çıktı ki, coştu, çağladı… Menderes kendisine tanınan 15 dakikalık süreyi aşmış, konuşmasına devam ediyordu. Kemal Atal, önce DP yöneticilerini uyardı. Dinleyen olmayınca O da konuşmaya başladı. Alanda iki hatip, iki hoparlör… İki hoparlörden çıkan sesi anlamak ne mümkün? Başbakan Menderes, baktı olacak gibi değil, kendisini izlemeye gelenleri Taksim Meydan’ındaki Belediye binası önüne çağırdı.
Bir hareketlenme olduk ki… Zağnos, Tabakhane köprülerinden Meydan’a ulaşmak isteyenler birbirlerini eziyorlar adeta… Boşalan miting alanında birkaç yüz kişilik Hür Partili kalmıştı.
Menderes, Belediye balkonundan konuşurken her zaman ki gibi coşkuluydu. Gazeteciler her sözünü not alabilmek için aralarında yarışıyordu. Bu mitingi Tercüman Ankara Bürosu’ndan Behiç Ekşi ile izlemiştik. Ben o zaman Tercüman’ın Doğu Karadeniz seçim ekibinde görevli Giresun ve Trabzon’dan haber yapıyordum.
Yıllar sonra Kemal Atal ile bir söyleşimizde kendisine Menderes’in Taksim Meydanı’ndaki konuşmasını anımsatıp; sordum:
“- Kemal Bey, siz, siyasi centilmenlik gösterip konuşma hakkınızın bir bölümünü Menderes’e verdiniz. Peki, DP’nin o gün konuşma saati geçmişken ve Taksim Meydanı, yani Belediye önü siyasi miting alanı değilken Menderes’in bu yasal olmayan, yasaları çiğneyen tutumunu eleştirmediniz, niçin?” diye sordum.
Atal, kısa bir süre sustu, sonra; “- O durumu o an düşündüm. Ama memleketime misafir gelmiş bir Başbakan’a (-Konuşamazsın…) demeyi siyasal ahlakıma uygun görmedim.” dedi.
Menderes de, Atal da göçtüler bu dünyadan… Onları Rahmetle anmak hepimize görev şimdi…
Güzel bir “demokratlık dersi” kaldı bizlere o günden…