Rüzgâra karşı işemek hüner değil elbet…
Ama hastanelerimiz yoğun bir hasta akını altında… Koridorlar lebalep dolu… nefes alınamıyor adeta…
Çözümlenemeyecek bir sorun değil…
Eğitimde de yıllar öncesine göre okul sayısında/çeşitliliğinde büyük artış var. Bunlar yetmiyor özel kolejler var. Üstelik dershaneler her tarafı sarmaşık gibi sarmış durumda…
Kurumlar var, öğretmenler var. Ama kalite yok. Lise hatta üniversite öğrencisi -gerçi şimdi mail denen kestirme yol var- mektup ya da dilekçe yazmayı bilmiyor.
Üniversitelerimiz görünürde bilim adamlarıyla dolu… Ama ortada özgün araştırmalar/kitaplar yok, dünya bilim çevrelerinin dikkatini çeken.
Bu da aşılamayacak bir sorun değil…
Devlet asayiş/güvenlik konusunda her önlemi almış gibi… Polis kadrosu, Çevik kuvvet, Bordo Bereliler, İstihbarat kadroları dolu-dolu…
Hemen her semtte polis karakolu var. Ama asayiş? Gazetelerin üçüncü sayfalarından kan damlıyor. Kadına yönelik cinayetler. Arazi anlaşmazlıklarından doğan cinayetler. İç göçmenlik olayının tetiklediği kent varoşlarındaki görülmedik-işitilmedik aile faciaları…
Terör bir başka belası bu ülkenin… Ama sorunun üzerine sağduyuyla ve gerçekleri görerek gitmek gerek…
Ekonomide “sıcak para” bağımlılığının yarattığı sıkıntıları göğüsleyen insanlar… Birbirini izleyen ekonomik bunalımların piyasadan sildiği “orta direk”… Ekonomi çarkının sağlıklı dönmesini bekleyen emekli kesimi, esnaf ve tüccar dünyası…
Sonuçta ekonominin dıştan esebilecek menfi/olumsuz rüzgârlarla etkilenme endişesi/kuşkusunun yarattığı durgunluk…
Kısacası pamuk ipliğine bağlı bir yaşam bizimkisi… Ama ülkemin ekonomik zenginliğini harekete geçirirsek sorun mu kalır ortada…
Gönlü zengin insanlarız hepimiz… “Azdan az, çoktan çok…” bir dünyamız var yaşaya geldiğimiz. Sıkıntıya düşünce canımızı dişimize takmayı biliriz… Ama olanağımız varsa “har vurup harman savurma”yı de sever ve biliriz. Diyeceğim o ki, bugünkü sıkıntıları aşma konusunda beynimizde mayaladığımız yeni yeni çözümleri eğer “sağlıklı düşünce tabanı”na oturtursak gelecekte değmeyin keyfine milletimin.
Ama bir şart/koşul var orta yerde. Hem de hiç itirazsız ve koşulsuz yerine getirilmesi gereken:
“- Rüzgâra karşı işemeye heveslenip, üstümüzü/başımızı berbat etmemek… Ve de ‘Ben böyle istiyorum, böyle olacak’ kısır görüşlülükten kurtulup toplumsal bir düşünce etrafına birleşebilmek…”