‘Vatan için ölmek de var Fakat borcun yaşamaktır..’
Şehit Astsubay Yalçın Nane’nin eşi Seher Nane bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Adını bir hastalıktan vefat eden dedesi ile şehit babasının anısına Alaattin Yalçın Nane koydular.
Başbakan Davutoğlu’nun Gaziantep’e gelerek taziyede bulunması, eşi Sare Davutoğlu’nun sırf doğumda bulunmak için Ankara’dan gece yarısı şehrimize gelip hekim olarak doğuma katılması, acının paylaşılması açısından şüphesiz takdir edilmesi gereken insani davranışlardır.
Ayrıca Başkan Fatma Şahin’in genç lohusaya yakınlık göstermesi, ona ev hediye etmesi ailenin yaşamına en büyük destek oldu.
Bu güzelliklerin hiçbiri bebek Alaattin’in babasını, genç kadın Seher’in eşini geri getirmeyecektir. Tıpkı diğer sayısız şehitlerimizin acısını, hüznünü yaşayan annelerin, babaların, çocukların, eşlerin, kardeşlerin göz yaşlarını dindiremeyeceği gibi.
Tevfik Fikret’in ‘Küçük Asker’ şiirinde ki;
‘Vatan için ölmek de var,
Fakat borcun yaşamaktır..’
Mısraından yola çıkarak devlet; insanlarımızı önce mutlak barış içinde, sonra yaşamlarını sağlık, huzur ve mutlulukla sürdürmelerini temin etmelidir.
Dünyadaki insanların büyük çoğunluğu barış içinde, savaşsız yaşayabilmektedir.
Dünya coğrafyasının, hiç tereddüt yoktur ki, en zor yerinde yaşıyoruz. Ama bu demek değildir ki, Türkiye barışı beceremez...
Bu hafta sonu lig maçları başlıyor, gelecek ay okullar açılacak, insanlar korku içinde kötü şeyler olabilir endişesi ile yaşıyor. Evlatları askerde olan ailelerin her telefon çalışında neler hissettiklerini tahmin etmek güç olmasa gerek.
Ekonomi derinden sinyaller vermeye başladı, istikrarsızlık, huzursuzluk yaşamı çekilmez hale getiriyor.
Türkiye’nin barışa ihtiyacı var.
Yerel basın ve doğum haberi başlıkları
Yerel gazetelerin Alaattin Yalçın Nane’nin doğumu ile ilgili haber başlıklarını okudum.
Bazıları şöyle:
‘Devletin bebeği’
‘First Lady’nin ellerinde dünyaya geldi’ (Türkiye’nin First Lady’si Emine Erdoğan)
‘Türkiye; oğlun doğdu!’
‘Türkiye’nin evladı doğdu!’
‘Şehidin emaneti emin ellerde!’ (Bunu zaman gösterecek)
Belli ki, Başbakan’ın ve doktor eşi Sare Hanım’ın ve Başkan Fatma Şahin’in olağanüstü özel ilgileri yerel basını da etkilemiş.
Bunların hepsi insani tavırlar, güzel ve takdir edilmesi gereken davranışlar.
Ama insanların yaşam hakkını savunan, barışı özendirici hiçbir haber başlığı yoktu.
Yalnız Sabah’ın haber başlığı diğerlerinden farklıydı:
‘O bebek, yanlış politikalar yüzünden babasız doğmadı mı?’
Medya; barışın tarafında olmalı, barışı her vesile ile özendirmeli, barıştan taraf ağırlığını koymalı, bu ülkede herkesin barış ve huzur içinde yaşaması için yayın yapmalı.
Umut fakirin emeği...
7 Haziran seçimlerinin üzerinden tam 10 hafta geçmiş...
Bir arpa boyu bile yol kat edilememiş.
Bu saatten sonra artık, tiyatro oynandı, neticenin buraya geleceği belliydi gibi absürd laflara hiç gerek yok!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle oyalayacağı, tarafsız davranmayacağı gibi mazeretler de anlamsız!
Erdoğan, “Ben farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım” demedi mi?
Yani hepimiz biliyorduk, nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını, ne istediğini, ne yapacağını...
Seçim akşamı Erdoğan’ın büyük bir hayal kırıklığına uğradığını biliyoruz. Tam 3 gün hiç dışarı çıkmadı, kapandı!
Baykal’ı çağırdı, onunla sohbet etti, tekrar normal yaşama bu vesileyle döndü!
Baykal, o üç gün zarfında geliştirilen yeni stratejinin uvertürüydü. O zaman anlamadı ama daha sonra, “Erdoğan tiyatro oynuyor” derken belli ki olup bitenin farkına varmıştı!
Muhalefetin eksiği burada. Bir stratejileri yok!
Sürekli umutla bekliyorlar, fırsatını bulunca karşıyı samimiyetle ikna etmeye çalışıyorlar!
Biz kaderciyiz ya, minnacık bir umut da olsa peşinden koşarız. Erdoğan da bunu iyi bildiği için CHP’yi koşturdu da koşturdu...
Davutoğlu, “Gelin hele, Pazartesi şu işi bir daha konuşalım” dese, CHP arkasına bakmadan umuda kapılıp gider!
Oysa, daha birinci günden Erdoğan’ın stratejini kavrayabilselerdi, ona karşı geliştirecekleri stratejiyle iş başka noktalara gelebilirdi. En azından hayat AK Parti için bu kadar kolay olmayabilirdi.