Yoksa fındık da elden gidecek…
Fındık konusunda herkes söylüyor/yazıyor. Bu, “Böyle gelmiş, böyle gider” kısır döngüsü… Ne zaman biter Allah bilir. Benim bildiğim 1950’li yıllardan bu yana fındık üreticisinin yüzü gülsün, yaşamsal sorunlarına çözüm bulunsun diye her yıl, her kafadan ses yükseldi, öneriler ortaya döküldü. Gelinen nokta ortada…
Fındıkta yaşanan sorunlara çözüm arayışı FİSKOBİRLİK (fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği) kuruluşu ile başlandı. Önce yerel anlamda Fındık Tarım Satış Kooperatifleri kuruldu. Bu kooperatiflerin üst kuruluşu FİSKOBİRLİK de devreye girince sorunlarına bu yoldan çözüm aranır olundu.
Fındık alımlarındaki başıboşluğu gidermek için her yıl T.C. Merkez Bankası fındık alımında kullanılmak üzere bir fon oluşturuldu. Bu yıllar yılı T.C. Ziraat Bankası kanalıyla Fındık Tarım Satış Kooperatifleri’ne kullandırıldı. Kısacası, kooperatif üreticisinden aldığı fındığı Banka adına rehin ediyor, karşılığında aldığı parayı da üreticisine ürün bedeli olarak ödüyordu. Sonrasında ise depoladığı fındığı dış satışa ya da iç piyasaya satıyor, T.C. Ziraat Bankası’na olan borcunu ödüyor, kalan kârla da FİSKOBİRLİK yaşamını sürdürüyordu.
Bu döngü başlangıçta günün ekonomik sıkıntılarında pek ilgi görmese de kimi yıllarda dış satımda başarılı olunca -her zaman değil- üreticinin kooperatiflere ilgisi arttı. Ürünün hemen-hemen tümü FİSKOBİRLİK’e yöneldiği yıllar oldu.
Sonrası malum… Kooperatiflerde siyasal çalkantılar, FİSKOBİRLİK yönetimini ele geçirme amaçlı üst düzey müdahaleler… Ve yönetim zafiyeti… Koca bir kuruluş, ülkemizin en önemli tarımsal ürünü fındık üreticisinin şemsiyesi altına toplandığı FİSKOBİRLİK; fon tahsis edilmeyince ürün alamaz duruma düşürüldü. TMO de, bu fındık alım işini çok iyi bilirmiş gibi hemen devreye sokuldu. O da “ağzına/burnuna bulaştırdı.” Üretici, ürün alımını/değerlendirmesini bilmeyen elemanlarca mağdur edildiği yakınmaları ayyuka çıktı.
***
Şunu bilmekte yarar var. Karadeniz’de FİSKOBİRLİK tüm bölge nüfusunu umududur. Düğünüdür, derneğidir, aşıdır, suyudur, yaşamsal atar damarıdır. Üreticinin doğrudan hayatıdır. Bu gerçek bilindiği halde ve Batı’da bu tür/benzer kooperatifleşmeler bugün bile teşvik edilip; ürün-fiyat-pazar üçgeninde tüketici için koruma şemsiyesi yapılırken FİSKOBİRLİK’in “yok sayılması” fındık üreticisine karşı yapılan bir haksızlık olmuyor mu?
***
Ürün rekoltesini belirleme yönteminin ilkelliği… Hasat/toplama, harmanlamada bilgisizlik… Pazarlama yönteminde yaşanan tıkanıklıklar/aksaklıklar… İç ve dış fiyat dengelerinin tutarsızlığı… En önemlisi dünyanın en büyük fındık üreticisi ülkenin fiyat belirlemedeki pısırıklığı…
“Böyle gelmiş, böyle gidecek…” ise çok yazık olacak… Bugün -neden böyle yapılıyor aklım almıyor- fındık üreticisine “- Sen bu işi boş ver…” dercesine ürettiği ürün miktarı üzerinden değil de; fındık bahçesinin alan tutarı üzerinden verilen/yapılan “destekleme” uygulaması doğru mu? Kaynak israf etme değil de ne? Niçin üretilen ürün miktarı üzerinden ciddi bir kontrol uygulaması yapılarak verilmiyor? Fındık bahçelerinin imar edilmesi için verilen bu paraların amacına yönelik kullanıldığını mı sanıyor ilgililer?
***
Uzun sözün özü: Karadeniz’de fındık biterse yaşam da biter. Bölgenin iç göçmenlik olayını asgariye indirecek; üreticinin fındık bahçesinin başında beklemesini sağlayacak ve yaşam koşullarını başka yollardan destekleyecek çareler bulunmalı…
Yoksa fındık da elden gidecek…