Beceri
Bu kelimeyi çok seviyorum ‘Beceri.’
Bir insanın genlerinden gelen bir maharetin, işlenerek ortaya eserlerin çıkmasına sebep olması gibi bir şey. Maharet, beceri her ne kelime kullanırsanız kullanın, tanrının verdiği bir yetenek insanda ya vardır ya da gerekli olan beceri yoktur.
Bizim sınıfta bir arkadaşımız vardı, beden eğitimi dersinde yere konan bir minderde takla atmamız istenirdi. Beden eğitimi öğretmeni her öğrenciye bu taklayı atlatırdı ama, Sadi ismindeki arkadaşımız bu taklayı hiç beceremezdi.
Koşarak minderin yanına gelir, ellerini mindere koyar, ayakları ile bedenine bir dönme ivmesi verir, ancak yan yatarak düşerdi. Biz bu komik olaya seyirci kalır, düşmesine kahkahalarla gülerdik. Sadi okulu bittiğinde bu taklayı hala becerememişti.
Kimi insana tanrı konuşma yeteneği verir, kimisine el çabukluğu marifeti verir, kimisine de öyle bir marifet verir ki, insanlar bunu nerede kullanması gerektiğini bilemez. Hatta bu becerilerin bir başka şeklinde ise, insanları ikna kabiliyeti olarak nitelendirilir. Hatırlar mısınız İstanbul’un bir özel Osman’ı vardı? Taksim’deki İş Bankası’nın bir direk üzerinde kocaman saati Taksim meydanını süslerdi. Osman bu saati, saf temiz yurdum insanlarına tamamını satmıştı. Her olayın sonrasında emniyete götürülen Osman Ziya Sülün, bir daha kimseyi aldatıp dolandırmayacağına söz verdiğini, hatta tutamadığı yemini bile ettiğini hatırlarım.
Bir de lakabı vardı kendisine Sülün Osman denirdi. Soy adı Sülün olduğundan o Sülün Osman olarak anılırdı. Sülün Osman hatıralarında anlattığı dolandırıcılık hikayelerinin özelliklerinden, saf insanlardan faydalandığını beyan ettiğini anımsarım. Akıllı olup olmaması önemli değildi, çünkü okumuş bilim dalında profesör olmuş kişilerin bile dolandırıldıkları bir dünyada yaşamaktayız. Nereden nereye gelmekteyiz, bir ülkede ne kadar aptal insan varsa, o kadar da akıllı insan olduğunu düşünmekteyim.
Her ülkenin insanlarının içinde akıllı becerikli insanlar olduğu gibi, karşısındaki insanlara her koşulda inanmak gibi bir zayıflığı olan insanların da var olduğunu unutmamak gerekir. Benim vatandaşım iyi demek, akıllı olduğunu göstermez. Bir yurttaşın söylenen sözlere, verilen bilgilere inanması demek, söylenen sözlerin doğru olduğunu da ispat etmez.
Çok önemli dönemeçten geçmekteyiz. İnsanlara ve söyledikleri sözlere inanmak ne derecede doğrudur bilmemekle beraber, hele konuşan kişi siyasi bir kurumla ilişkide ise, onları dinleyen insanlar neye inanıp, neye inanmayacağını pek kestirememektedir. Hatta kültürlü insanların bile konuşma sırasında:
-Tamam, adamlar yiyor, ama iş de yapıyorlar, demelerini içime sindirememekteyim.
Seçimlerin üzerinden yaklaşık 65 gün geçmesine rağmen emaneten Başvekilliği yürüten Ser Vekil Ahmet, Kırkpınar’ın saray içi çayırındaki yalancı pehlivanlar gibi peşrev çekip, el çırpmasından sonra, güreş meydanına hiç pehlivan çıkmamasına üzülüp, peştamal atıp, Cumhur ‘a cazgırlığı iade etmesine şahit olacağız.
Geçen 65 günde emaneten koltuklarına sıkı sıkıya sarılanların, vekil bile olmadığı halde bir Bakan edasıyla atamalar yapmaları, gerçekten bir maharet. Topluma karşı hiçbir sorumluluğu olmadığı halde 855 rakımlı Beş Tepe’de oturanın direktiflerini yerine getirmek hususunda emir kulu olduklarına, bu ülkenin yurdum insanı şahit olmakta.
Bence, saf ve temiz vatandaşımı ikna edebilme kabiliyetini takdir ettiğim Cumhur, görevi geri alarak, zamanı doldurup, Anayasa’nın 116 maddesini uygulamayı düşündüğünü bilmeyen kalmadı. Bu madde aynen şunları anlatmakta:
‘’Bakanlar Kurulu’nun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; Kırk beş gün içinde yeni bakanlar kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden istifa etmesi üzerine kırk beş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırk beş gün içinde Bakanlar kurulu kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’na danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. ‘’
VEREBİLİR kelimesini eline alan Cumhur, esnetebildiği kadar bu maddeyi esnetecektir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.