Seçim kurtaran ekonomi anlayışından bugüne…
Yaygın basındaki cinayet haberlerini her gün okuyoruz. En vahşi, en yaşanmadık/görülmedik cinayetler… Nedeni, “sudan basit konular…” Anadolu’muzun ücra köşelerinden “Taşı-toprağı altındır” deyip soluk-soluğa gelenler İstanbul’un varoşlarında yaşamın acı gerçekleriyle karşılaşınca huzursuzluk da başlıyor böylece…
Bu durum en başta “geçim sıkıntısı”, sosyal çevreye uyum, çocukların eğitimidir vb… yaşamsal sorunlardan kaynaklanıyor.
Heybesine varını-yoğunu, beynine nice umutlarını doldurup gurbetin yolunu tutan ailenin ağır/aşılmaz geçim koşullarını omuzlayamaması… Maddi yönden tükenmişlik yaşamak… Ve ardından ağız dalaşı… Kavga, gürültü… En sonunda cinayete varan ve bir ailenin dağılmasına yol açan vahim bir durum.
Ülkemiz 1960’lardan sonra büyük bir nüfus heyelanı, iç göçmenlik olayını giderek artan bir hızla yaşıyor. Ekonomideki sosyal dengelerin bölgesel anlamdaki hareketliliğini tetikleyen yatırımları keyfiliğe bırakırsanız sonuçları olan sosyal bunalımlara da katlanmak durumunda kalırsınız. Ülkemiz nice yıldır bu acı gerçeği yaşıyor ne yazık ki…
Kırsal alandaki nüfusun kent merkezlerine çağrılma politikası ise ayrı bir acı yönü bu konunun. Bu gidişin, yani bu ekonomi politikasının devamı ülke nüfusunun “tüketici bir toplum”a dönüşmesi sonucunu doğuracak, onu hiç konuşan yok ortalıkta.
“Seçim “ ve “geçim”… Yaşamını bu iki olgu arasına hapsedenlerin çaresizliğinin önce üretimden düşmelerinden kaynaklandığını bilmekte yarar var. Kırsal alandaki nüfusu siz kent merkezlerine davet edebilirsiniz. Ancak, karşılığında sosyal olanakları da harekete geçirmek gibi bir zorunluluğu da bilmeniz gerekir. İşte “saldım bayıra, Allah kayıra”nın acı sonuçları: Her gün ölümle sonuçlanan aile faciaları… Yetim yavrular. Yıkılan yuvalar.
***
Sosyal bunalımların özünde ekonomik nedenler olduğunu unutan, günlük önlemlerle sosyal yaraları tedaviye kalkan ucuz ekonomistleri var ülkemin . Öyle olmasaydı, bunca ekonomik bunalımları
yaşar mı idik yıllar yılı?
1960’lı yıllarda başlayıp 1970’li yıllarda zirve yapan dış ülke işçi dövizlerinin Merkez Bankası’nda koyacak/saklanacak yer bulunamadığını çok az kişi biliyor aramızda… Peki, bu değerli kaynağı kullanmada yeterli ekonomi akıllılığını gösterebildik mi? “Haydan gelen huya gitti…” Üstelik bu
olanağı kullanmada hünerli gördüğümüz” ekonomi/siyaset ustaları!” suyun başında/dümende iken… Sonuç ortada şimdi.