Sıkıntı nereden geliyor?
Düzeyli basın kim istemez ki? Bu özlem gerçekleştiğinde Batı’daki gibi ciddi gazetelerimiz olur elbet. Ama günümüzde Batı’daki örneklerin tam aksine tek bir yazılı eseri(kitabı) olmayan nice meslektaşlarımızın kendilerine “Başyazar”, “yazar” sıfatını yakıştırıp etiketlediklerini görüyoruz. Ondan sonra da hiçbir mesleki deneyimi/birikimi olmadan dünya ve ülke sorunları üzerine yalan, yanlış kırpıntı bilgilerini çalakalem yazmayı hüner sayıyorlar kendilerine. O zaman da; basınımızın inandırıcılığı, dolayısıyla da düzeyi tartışılır oluyor. İnandırıcılığı zedeleniyor/törpüleniyor.
Merhum (Rahmetli) Peyami Safa gazetecilik konusunu çok önemseyen, düzeyli bir basını özleyen usta yazarlarımızdandı. Çeşitli gazetelerde yazdığı köşe yazılarında hep bu konuya eğilir, her yazar arkadaşından aynı duyarlılığı beklerdi.
Peyami Safa 31 Mayıs 1956 tarihli Milliyet gazetesine Objektif adlı köşesinde şöyle diyor basının seviyesi için:
“Gazetecinin seviyesini tayin eden iki unsur vardır: Biri ihtisas/uzmanlaşı ve umumi/genel kültür seviyesi, öteki de sosyal ahlâk seviyesi/düzeyi.”
Bizim özlemini duyduğumuz düzeyli bir basında ya da günümüz tanımıyla medyada yaşanması/görülmesi istenen/özlenen düzey demokratik düzene geçişimizden bu güne tartışıla geliyor ve giderek de müzminleşen bir yara olmaya başladı bile…
Bir ilkeler manzumesi/bütünlüğü etrafında birleşememenin sıkıntısı yaşanıyor şimdilerde. Gazetecilik anlayışındaki erozyon sonucu aynı olayın farklı yorumlarla okurlara sunulduğunu görüyor/yaşıyoruz maalesef.
Gazetecilikte olayı yazmamak, ya da görüp de önemsemeyip “tek sütun” düşüncesine hapsetmek ne yazık ki öteden beri bu mesleğin yarası olarak süregeliyor. Ama bir de olayı ters-yüz edip tamamen gerçek dışı alanlara çekerek okura sunmak da bir ayıp olarak sırıtıyor.
Peyami Safa 60 yıl önce yapmış olsa da gazeteleri; a) Haber gazeteleri, b) Fikir gazeteleri, c) Yığın/bulvar gazeteleri olarak tanımladıktan sonra şu önemli değerlendirmeyi yapıyor:
“- Türkiye’de fikir gazetesi yoktur. Onun yerine haber yığın/magazin gazetesi tiplerini birleştirmeğe çalışan bir merkez gazete tipi vardır.” Rahmetli iğneyi kendine batırırken çuvaldızı başka-başka yazılarında başka meslek gruplarına saklamış anlaşılan.
Gazete okurluğunu; “ucuz-ciddi olmayan-üstünkörü-gelişigüzel” okuma alışkanlığımız çerçevesine hapsettiğimizden ülkemizde “ciddi gazete” diye tanımlanan resimsiz/fotoğrafsız Batı örneği gazeteler yayımlanmıyor. Bu da toplumsal bir eksik yönümüz.
***
Ülkemizde her alanda laçkalık, kimilerinde kokuşmuşluk yaşanıyorsa bunu derinliklerinde sosyal bunalımların yattığını inkâr mı edeceğiz?
Terörün kaynağında, siyasette, ticarette, yönetimde, eğitimde, hukukta, sosyal yaşamda vb. daha nice alanda yaşanan değer kaybının ülke üzerinde olumsuz bir iklim yarattığını artık kabul etmek durumundayız. Bunun için de her sosyal grubun -Peyami Safa’nın yaptığı gibi – iğneyi kendine cesaretle batırması gerekir. Bunun önceliğinin de siyasette olduğu anlaşılıyor. Çünkü, öylesine birbirini kıran/üzen/karalayan başka meslek yada sosyal grup görünmüyor prtada… Tabii ki de toplumu etkileyen…
Öncelikle siyasetçiler ortak bir “uzlaşı noktası”nda buluşup ülkenin içinde bulunduğu “çıkmaz sokaklar”dan kurtulma yollarını birlikte gerçekçi olarak araması gerekiyor.