Agâh Efendi’den özür dilemeliyiz
Maşallah… Bizim yaygın basın büyük gelişme(!) kaydetti. Eskiden gazete patronları/sahipleri, sadece daha güzel, daha etkin gazetecilik nasıl yapılır diye düşünürdü. Sonra da çalışanlarına daha nasıl sosyal haklar tanırım diye düşünüp bonkör davranırdı. Bugünküler ellerini altındaki onca işten hangisine el uzatacaklarını şaşırıyorlar.
“On parmağında on marifet(!)” durumu zavallımın!
Eskiden gazetelerin teslim edildiği “genel yayın yönetmenleri” vardı, cesur-atak… Gazetelerin her şeyi idiler. Cumhuriyet’in, demokrasinin, yurt değerlerinin, insan haklarını yılmaz savunucusu idiler.
Şimdi de var, ama patronun iş takipçisi… “Genel yayın yönetmenliği” görevi patronun işlerini takipte bir amblem olarak kullanılır oldu. Gazetecilik arka planda, tali bir iş/göstermelik!..
Bu kadarla da değil… Dahası var bu gelişmenin!..
Son dönemlerde gazetecilik dünyasında girişilen/tutulan “antetli gazetecilik yağlı güreşi”nin birinci turu çoktan bitti. Bu turda sonuç alındı alınmadı bilemiyorum. Ama görünen manzara Babıali’de başlayan dürüst gazetecilik yarışması İkitelli’de “Çifte telli havası”na döndü. Tam bir “yağlı güreş!” tutuldu. Peşrevler yapıldı, en sıkı elenseler çekildi, tırpanlar, kılçıklar atıldı. Güçsüz düşenler doping olarak 5 yıl süreyle “ansiklopedi savaşları”nı başlattı. Yetmedi, nakit suyunu çekince kimi patronlar bankalara sarıldı o susamışlıkla. Kana-kana kredi içtiler.
Baktılar ki olacak değil, değirmenin suyunu baştan kendilerine yönlendirmek isteyenler “kapı kulu yayın yönetmenleri”ni devreye sokup bankalar satın aldılar. “Gazetecilik ve siyaset elele tutup harmandalı oynamaya”, ülkeyi harmanlamaya kalktılar… Bir tarafta horon, bir taraf halay… Bir tarafta Ege zeybeği… Öbür tarafta Karadeniz uşağı… Dadaşlar…
Bir curcuna ki… Sonuçta; güzelim/örnek Türk gazeteciliğini geleneklerinden/göreneklerinden koparıp siyasetçinin emrine verdiler. Şimdilerde kimileri mazi olan gazetecilik ilkeleri için mücadele verirken, kimileri de davul boynunda, tokmak siyasetçinin elinde dolaşıp duruyorlar ortalıkta…
Belki böyle kalsa tedavi edilir, eski havasına dönmesi umut edilirdi Türk gazeteciliğinin ama, ufukta ışık yok görünüyor. Eyvaah!.. Ki, ne eyvah! Şimdi de meslekte “tetikçilik, gammazlık, ispiyonculuk” zuhur etmeye başladı.
Gazeteciliğin etik kurallarını bilmeyen/tanımayan, mesleğe oradan-buradan birilerinin aracılığı/tavassutu ile sıvışan “yeni yetme” bir grup… Hünerleri(!) tetikçilik… Hünerleri(!) “Hedef tahtası”na meslektaşlarını koymak…
Böylece kendilerine “şirinlik madalyası” takılmasını bekliyorlar kısır akıllarıyla… Ve de yükselme basamaklarını üçer-üçer atlamak…
***
Gazeteciliğimizin geldiği durum ortada… İlk Türk gazetesi Tercüman-ı Ahval’i yayımlayan Agâh Efendi’den, Şinasi’den özür dilemek durumundayız. Bu denli yozlaşan, sorumluluktan uzaklaşıp meslek etik kurallarını inkâr eden bir başka meslek grubu var mı acaba?
Bir de “Yasama”, “Yargı”, “Yürütme” den sonra, “dördüncü kuvvet basındır” diyenlerimiz var.
Bu SON haliyle mi?