Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamadan olmaz…
Hep belirtirim, arzularım; gazetelerin, dergilerin yarına kalacak yanları olmalı… Her gazete bir yılın 365 gününü ayrı-ayrı tarihi olma özeni ve özelliğiyle düzenlenmeli… Dergiler de öyle… Böylece, geçmişin gazeteleri/dergileri ne denli objektif olmuşlarsa maziye yönelik “tarih aynası” olma özelliğini taşırlar.
Geçen gün sahaf dükkânına dönüşen kitaplığımda tasnif/düzenleme yapayım dedim ama ne mümkün… Hiçbir şeyi atası gelmiyor insanın… Sadece ben miyim böyle, onu da bilemiyorum. Dergilerin/gazetelerin sayfaları arasında gezinirken her bir kitabımla, gazetemle özlem gidermek ne de güzel bir duyguymuş. Kitabın biri; “-Beni Kars’ta soğuk bir gün kitapçıdan almıştın. Üşümen gitmişti” diye fısıldadı bana. Atatürk’ün birinci basım “Nutuk’u; “-Unutma, İstanbul’da cebinde sadece 20 lira vardı. Hiç düşünmeden aldın. Bir hafta Trabzon Talebe Yurdu’nun yemekhanesinde yedin-içtin. Gündüz Akademiye, gece Günlük SPOR gazetesine yürüyerek gittin” diye Atatürk ve kitap sevgimi söyledi bana… Daha nice kitap öyküsü…
Türk basınına yaşamını adayan Hürriyet gazetesinin kurucusu Sedat Simavi’nin 1930’larda yayımladığı Yedigün Dergisinin bu yıllara ait sayılarını incelerken “gazete ve dergilerin içerik açısından geleceğe yönelik (kalıcılık)larının ne denli önemli olduğuna bir kez daha tanık oldum.” Yedigün dergisinin Eylül 1935 tarih 135. sayısının 17. sayfasında dönemin ünlü tarihçisi/yazar İbrahim Hakkı (Konyalı)’nın “Kütüphanelerimizden çalınan milyonluk eserler” başlıklı yazısı gerçekten öğretici… Maalesef, günümüzde de kütüphanelerden çeşitli yollardan kitap çalındığını gazetelerden okuyor, duyuyoruz. Kitap, dergi sayfalarının koparıldığını, kimi yazıların/resimlerin jiletle kesilip alındığını üzülerek öğreniyoruz. Ama geçmişte aşırılanların/çalınanların değerini ne ile ölçebiliriz ki? Para ile satın alınamazlar şimdi…
Yedigün’deki söz konusu yazının bir bölümünde dikkatimi çeken ne oldu biliyor musunuz? Rahmetli İbrahim Hakkı Bey şöyle yazmış: “Üniversite Kütüphanesi’nin müzesinde (35) numarada kayıtlı Mitrakcı Nasuh’un (Seferi İrakeyni Sultan Süleyman) adlı eseri bir şaheserdir. Bu kitapta Kanunî’nin İstanbul’dan kalkarak Bağdat’a, Tebriz’e varıncaya kadar uğradığı bütün şehirlerin vaktiyle yapılmış minyatürleri vardır. Aynı müzede (121) numarada kayıtlı (Hatayname) çok kıymetlidir. Bunda futbolun Türkler tarafından icat edildiği anlatılmaktadır. Beyazıt Umumi Kütüphanesi’ndeki (Hadisi Nev) adlı altınla yazılmış eser de paha biçilmeyecek kadar kıymetlidir. Bunda Kristof Kolomb’un minyatürleri vardır.”
Lütfen dikkatlerinize sunarım: Kütüphanelerimizde ne değerli kültür hazinemiz varmış bir düşünür müyüz? Bu noktada yinelemekte yarar görüyorum. Rahmetli İsmail Hakkı Bey, böyle bir yazı kaleme almasaydı, hangimiz bu bilgilere ulaşabilecekti? Bu noktada merak ettiğim bir husus var: 1935 yılında “var olan” o kitap olduğu yerde duruyor mu, yoksa daha önce aşırılanlar gibi uçtu gitti mi?
Bu noktada bir başka soruya takılıp kaldım: Batı’nın gaddar, kan emici, yakıcı/yıkıcı anlayışı girdikleri her ülkede o ulusun tarihle olan bağlarının kopması için ilkin yağmaladığı kütüphaneler olmadı mı? Irak’ta bunu yapmadılar mı?
Çok şükür Allah’a ki, bu toprakları işgal etmeye kalkıp Türk’ü kendi toprağında/vatanında parya yapmak isteyen istilacı/sömürgeci güçler başarılı olamadılar. İstanbul’daki tarih hazinelerimizi, paha biçilemez kütüphanelerimizi yağmalayamadılar.
Bu noktada daha sakin bir düşünceyle Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına saygım, sevgim daha da artıyor.