Öldürülen gazeteciler, dövülen Ahmet Hakan…
Bunlar iyiye işaret değil... Bu ülkede insanlar hep kısır bir döngü içinde yaşayıp gitmeye mahkûm değiller herhalde…
Yaşam tekrara döndü… Dün yaşanan olayların benzeri bugün aynen tekrarlanıyor, yinelenmek isteniyor. Bunlar iyiye işaret değil. Ülkem insanı hep kısır bir döngünün içinde yaşamaya mahkûm değil ki. O halde soralım nedir bu hal?
Türk basını ilk şehidini 6 Nisan 1909’da Galata Köprüsü üzerinde öldürülen “Serbesti” gazetesi yazarı Hasan Bey’le verdi. Ardından “Sada-yı Millet”ten Ahmet Samim (19.07.1910), “Şehrah”tan Zeki Bey (10.07.1911), “Alemdarédan Şair Hüseyin Kami (Konya 1912), “Silah-Bomba”dan Silahçı Tahsin (27.07.1914) “Basın şehitleri” olarak tarihe geçtiler.
Daha niceleri var…
Türk basınında öldürülen gazeteciler tabii ki bu kadar değil. Çeşitli kaynaklarda bugüne değin öldürülen TC yurttaşı Türk, Kürt, Ermeni gazetecilerin sayısı 112 olarak gösteriliyor. Örneğin,1919’da Yunan efsununa İzmir Kordonunda ilk kurşunu sıkan ve orada şehit edilen “Hukuk-u Beşer” gazetesi sahibi Hasan Tahsin Nevres, Edebiyatımızın ışıldaklarından Sabahattin Ali, Milliyet gazetesinin başyazarı/her şeyi Abdi İpekçi, Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Çetin Emeç, Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu, Aydın insan, yazar Ahmet Taner Kışlalı ve daha nice insanımız meslekleri için hedef seçilip katledildiler.
Biliyorum daha pek çok isim var yazılması gereken… TRT Prodüktörlerinden gazeteci/yazar Ümit Kaftancıoğlu, Toprak dergisi sahibi İlhan Darendelioğlu, Peyami Sabah sahibi Ali Kemal, Hrant Dink gibi… Yerim dar, ne yazık ki, öldürülen meslektaşımızın sayısı çok… Ne yapabilirim ki? En iyisi merak eden okurlarım bilgisayarlarından Google’dan “TGC” yazıp tıklasınlar, önlerine gelen “öldürülen gazeteciler” dosyasında hepsinin isimlerini görecekler.
Arkadaşlarım da vardı…
Öldürülen gazeteciler içinde arkadaşlarımda vardı. Örneğin, 19.12.2009’da sokak ortasında kurşunlanarak öldürülen İsmail Cihan Hayırsever’le 1980 yılında Trabzon’da Karadeniz gazetesinde beraberliğimiz/arkadaşlığımız olmuştu. 15.04.1980’de bir sabotaja kurban giden Yeni Asır muhabiri, Hizmet gazetesi yazarı “Dr.” Muzaffer Feyzioğlu ağabeyimizle de… Ama arkadaşım, soyadı gibi aydın insan Ahmet Temel Aydınoğlu’nun adı nedense “öldürülen gazeteciler” listesinde yer almadı. Oysa, yüksek öğrenimi ve sonrasında basınla iç içe bir yaşamı olmuş, benim yönettiğim dönemde Trabzon Hizmet gazetesinde köşe yazıları yazmış, daha sonraları Hakimiyet gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yapmıştı. Ulusunu, ülkesini seven Atatürkçü bir kalemdi. 12 Eylül öncesinin o kaosunda “kim vurdu?”ya gitti, Rahmetli arkadaşım.
Hala aynı kafalar…
Önceki gece Hürriyet yazarlarından Ahmet Hakan evinin önünde darp edildi, feci şekilde dövüldü. Bu bir “gövde gösterisi” mi? Ey Yüce Allah’ım ne günlere kaldık? “Kaba kuvvet dönemi”nden ne zaman kurtulacağız?
Siyasetin hep egemen olma iştihasının doymazlığıdır bu olaylar. Geçmişteki öldürülen gazetecilerin çoğunda siyasi yön/taraf olduğunu görüyoruz/biliyoruz.
Bir tarafta kalemiyle doğruları işaret eden yazar/lar… Diğer tarafta elinde sopa, muşta, bıçak ve tabanca olan şaşkın grup/lar… Peki, nereye böyle? Ve de nereye kadar? “Dövmeyi/yaralamayı, öldürmeyi bir tatmin olma yolu” olarak seçenler -maalesef- türedi aramızda.
Ahmet Hakan dövülme olayı için gece karanlığı seçildi. Şimdi bu olay için siyasilerin hiç konuşmaya hakkı yok. Adli bir olay için gerekeni Yargı ve polis yapacak ve olay üzerindeki karanlığı ve uzantılarını aydınlatacaktır elbet… Buna inancımız var.
Meslektaşımız Ahmet Hakan’a geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyoruz.