Siyaset ve Din ikilisinin dayanılmaz arkadaşlığı…

YAYINLAMA: 08 Ekim 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 08 Ekim 2015 / 20.00

Herkes kendi sahasında top koştursa ne güzel olacak… Siyasetçi herkesten daha çok dürüst bir anlayışla ülkeyi yarınlara taşıma azmiyle kürsülere çıkıp neler yapacağını bir-bir anlatsa…

Ticaretçi de öyle… Ekonomist de… Bürokrat da, bilim adamı da… Hukukçu da…  Ve de en önemlisi siyasetçi din alanına hiç girmeden siyasetini yapsa…  Dini siyasete alet etmese…  Biz böyle iyi dileklerde bulunalım ama dini siyasete alet etme konusu hemen her seçimde acı bir gerçek olup suratımıza en sert şamar olup iniyor.

                                                       Adam mı bulamadın?”

Siyasetçi din alanını bulunmaz bir  “maden” olarak görüyor ve her seçim döneminde bu alanda  peşrev çekip koltuğa oturmanın söylemine kapılıp başarı arıyor.  Böyle bir yoldan başarılı olmak isteyen siyasetçinin ilk işi rakiplerini dini yönünden kulislerde karalamak olduğunu çok duyduk/gördük. Şimdi de seçim arifesindeyiz ya,  kulislerde yine aynı söylemler başladı bile.

“- O mu? Ya bırak şu dinsizi… Ona mı oy vereceksin?.

“-Yahu bula-bula o adamı mı buldun. Senin de kafan hiç çalışmıyor. Kaç defa camide gördün adamı?” gibi söylemlerle kulisler yoğunlaşıyor giderek.

Çok yaşadık bunu…

                                                             Lâf ebeliği…

Geçen gün bir grup arkadaşla parkta otururken söz dünyanın gidişatından Suriye sorununa, oradan da 1 Kasım seçimine geldi. Nedense siyaset konuşmak insanımıza  “sakız çiğnemek” gibi geliyor. Ya da “boşa konuşmak” hoşuna gidiyor belki de… “ Laf olsun” işte…   Böylesi durumlarda hükümet kurmak, seçim kazanmak, devleti yönetmek o kadar kolaydır ki… Seçim tahminleri de birbirini kırmamak/üzmemek için “vur nişadırı al kalayını” örneği…  Tahminler genel  görüş bütünlüğü içinde çerçevelendirilir hep…   Zaten siyasi sohbetler de;  hep aynı partiden aynı akortta olanlarca yapıldığı için tartışma çıkmaz böyle durumlarda… Yani siyasette kendi kendine moral verme durumu…

Seçime şurada ne kaldı ki? Ortada bir sessizlik var.  Var ama kulisler çok yoğun… Görünen o ki,  iktidar partisi AKP’nin özellikle gençler üzerinden yürüttüğü siyasi kulis dikkatlerden kaçmıyor. Öyle ki, siyasi markaj bire-bir duruma indirilmiş durumda…

Dikkat eden bu yoğun kulisi görebiliyor. CHP ve MHP daha çok genel başkan ve ağır toplarının söylemleriyle kamuoyunu etkileyip oy toplama peşinde oldukları gözleniyor.  HDP ise 7 Haziran seçiminde aştığı barajın toplama oylarla olmadığını kanıtlama çabasında…

                                                              Siyasal ahlâk…

Bu çabalar/gayretler güzel ve de yasal da,  bir başka yönü var konunun...  Az önce sözünü ettiğimiz  “din ve siyaseti el ele tutuşturma alışkanlığı” öyle görünüyor ki; diğerleri yanında daha sıkı bir kol kolalık durumuyla yaşanacak bu seçimde.  Siyasetçinin bu birlikteliği aleni yapması/söylemesi elbette olası değil; ancak öteden beri gelen bir alışkanlığın kulislerde yapılmasına kim ne diyebilir ki?

Tabii ki, böyle durumlarda yasalardan çok siyasal ahlakın varlığı aranır.

Görünen manzara o ki, 7 Haziran’da tatmin olmayan, sonucu beğenmeyen siyasetçi, şimdi “sessiz ve derinden siyaseti tercih etmiş görünüyor. Ama hiç belli olmaz, bu siyaset pazarı bir bakarsınız karayelden sert bir rüzgâr eser ve herkes bu havada “gemisini kurtaran kaptan” olur, karşılıklı yaylım ateş başlar.

Bu seçimin hayırlar getirmesini şimdiden diliyorum.

 

Siyaset ve Din ikilisinin dayanılmaz arkadaşlığı…