Aşağısı, yukarısı ve ortası
Ruslar’ın hava sahamızı ihlal etmelerinin söyledikleri gibi hava muhalefeti yüzünden olmayıp alenen, bilerek, kasıtlı yaptıkları belli oldu.
Resmen sataşıyorlar.
Arkasından da Hazar Denizi’ndeki gemilerinden İran-Irak-Suriye güzergahıyla gönderdikleri füzeler ile 1500 mil ötedeki IŞİD’i vurarak gövde gösterisi yaptılar ve gözdağı verdiler. Hem de sahip oldukları füze teknolojisini dünyaya tanıttılar!..
“Hava sahanızı 50 metre ihlal ettik diye amma da gürültü yaptınız ha!” deyip, 1500 mil’den hedefi vurarak 50 metrenin hesabının önemli olmadığını vurguladılar!..
“Ruslar’ın Suriye ile sınırı yok ki, bu kadar üzerine düşüyorlar” değerlendirmesi, bölgenin gerçeklerinden ve strateji kavramından ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyor.
Amerika, Irak’a “Demokrasi getireceğiz!..” diye koca ülkenin ve bölgenin han evini harap etmedi mi?
Hangi sınırdan bahsediyorsunuz?
Farkında mısınız? Türkiye önemli bir iş başardı! ABD ile Rusya’nın ortak bir proje gerçekleştirmesinin mimarı oldu.
ABD’nin göz yumması olmasa, Ruslar ne sınır ihlali yapabilirdi, ne de Hazar Denizi’nden füze yollabilirdi.
Ortadoğu’nun yeniden parsellenip, şekillendirilmesinden bırakın pay almayı, ne olup bittiğinin bile farkında değiliz!
Suriye’de ve Mısır’da ‘Müslüman Kardeşler/İhvan’ ile Ortadoğu’da güçlü temel kurmaya çalışanların hevesleri kursaklarında kaldı. Olan Türkiye’nin ekonomisine, masum insanların yaşamlarını kaybetmesine ve bölgede itibarımızın zedelenmesine sebep oldu.
Sonuç olarak artık dünya Türkiye’yi güvenilir bulmuyor.
Bölgeden dışlandığımız gibi ülkemizde zorunlu olarak barındırdığımız 2 milyondan fazla mülteci var.
Bunları koz olarak kullanmaya başladık. Sınırlarımızı açamadığımız için mültecilerin denizden şişme botlarla AB’ye gitmelerine göz yumduk. Kaç bin hayata maloldu kesin bir rakam yok ama binlerce olduğunu biliyoruz.
Bu davranışımızın karşılığını hemen aldık!
Kobanili Aylan’ın sahildeki cansız bedeninin resimleri dünyada inanılmaz yankı uyandırdı. AB’nin de aklını başına getirdi!
Felaketin ne kadar büyük olduğunu anladılar. Biz de bunu kullanmaya başladık. Bunun yanlış ve kötü bir şey olduğunu düşünmemek lazım. Oyunu kurallarına göre oynamaya başladık.
Bundan nasıl mı emin oldum?
Dün Almanya Şansölyesi Angela Merkel’ın Devlet Televizyonları ARD’ye verdiği mülakattan.
Merkel şöyle konuşmuş:
“Türkiye'ye yardımın Avrupa'ya göçmen akınının önüne geçmek için gerekli olduğunu kabul ediyorum. Ancak bu durum Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmemesi yönündeki görüşümü değiştirmedi. Türkiye'nin AB üyeliğine her zaman karşıydım. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu biliyor. Hala da karşıyım. İktidara geldiğimiz 2005 yılından önce de Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı durdum. Onun yerine "imtiyazlı ortaklık"tan yanayım.”
Bunu biliyorduk. Ama Şansölye Merkel bu tutumunu son yıllarda pek yüksek sesle dile getirmiyordu. Mülteci problemi vesile oldu.
Şimdi yüksek sesle bir değerlendirme yapalım.
Aşağıda işler felaket! Bataklığın içinde debelenip duruyoruz. Suriye’nin dış politikası, ikili ilişkileri, dayandığı dış desteğin boyutu, Suriye’nin iç siyaseti, iç dengeleri, demografisi, toplumsal-siyasal-ekonomik-sınıfsal yapısı hakkında yeteri kadar donanımlı olmadığımız anlaşılıyor.
Yukarıda, AB ile de işler pek iyi değil. Çok tepki var bize. İfade özgürlüğü başta olmak üzere son zamanlardaki olumsuz gelişmeler, "Güçlünün hukuku geçerlidir" mottosunun uygulanması, Türkiye’yi artık korkulan, sağı solu belli olmayan, güven vermeyen bir ülke yaptı onların gözünde.
ABD ile ilişkiler ise tam bir kararsızlık döneminde. Obama’nın Türkiye’ye, daha doğrusu Erdoğan’a bakış açısı epey bir zamandan beri değişmişti. Döneminin sonuna geliyor, artık bizimle ilgili olumlu bir vizyon geliştirmesinin mümkün olduğunu zannetmiyorum.
Ülkemizin haline gelince…
Kaderi olası koalisyona endesklenmiş gibi görünüyor…