Akıl önceliğini bilip kullanabilsek ya…
Türkiye zorlanıyor… Bir yerlere itilmek, götürülmek, bir oyuna getirilmek isteniyor. İçte; “ içten pazarlıklı” Mütareke basını/medyası… Dışta; dış güçler/Sevrciler… Ve “çıkış noktası” arayan bir ülke/ulus…
Yarım yüzyıllık demokrasi tarihimizde yaşanan bunca olayları iyi tahlil/analiz ettiğimizde; alınacak onca derse karşın, yine aynı olayları yaşar olmak “basireti bağlılık” değil de ne? Değilse, aklımız nerede, peki?
Mutluluğu unuttuk yaşanan son olaylardan sonra… Terörün dağdan inip kent merkezlerinde eylem yapması neyin işareti acaba? Her şey kimin eseri? Kime dert yanalım ki? Keşke bir anket ya da bir sağlık taraması yapılsa da kaçımızın aklı başında sağlıklı karar verebildiği anlaşılsa…
Bir gün Osmanlı Sultanı Aziz, Mustafa Paşa’ya sorar:
“- Özgürlük ve eğitim sayesinde milletin gözü açılırsa ne olur?”
Mustafa Paşa şu yanıtı verir:
“- Ne olacak, o zaman millet bizim cahilliğimizi ve kendi ıstırabını daha feci bir şekilde anlar.”
Cahillik/cehalet/bilgisizlik en görkemli bir madalya olsa bile kim alıp yakasına takmak ister? Ama cahil/bilisiz olduğu halde her konuda ahkâm kesen, laf salatası servisi yapan kişilerle yaşamı paylaşmıyor muyuz?
***
İki kişi mahkemelik olurlar. Yargıç, davacıyı dinledikten sonra sanığa dönüp sorar:
“- Tam beş kez bu beyi kandırmışsın! Bir diyeceğin var mı?”
Sanık başını önüne eğip yargıcı şöyle yanıtlar:
“- Ne diyeyim Hâkim Bey… Enayiliğine doymasın…”
Hep böyle olmuyor mu yaşamda? “İşini görene değin ayıya dayı diyen” açıkgözler her zaman parsayı toplamıyor mu? Özellikle de siyaset alanında… “Cek… Cak… Ceğiz… Cağız…”la biten cümlelerin modası geçmeyen yalancı bir demokrasimiz var. Zaman-zaman kısır heyecanların getirdiği demokrasi iklimini işlevsizleştiren unutkan kafalarımız da var ne yazık ki… Sazan aklımızla bunun farkına çok sonraları bile varamıyoruz. Çünkü unutma malulu bir durumumuz/hastalığımız yok mu sanıyorsunuz?
***
Temel rejisör… İlk filmini yönetiyor… Filmin kahramanı rol gereği vurulup ölecek.
Ama Temel, aktörün oyunundan hiç memnun değil… Tekrar üzerine tekrar yapılıyor, ama sonuç yine başarısız.
Sonunda kızan Temel bağırıyor:
“- Ula gardaşım daha canli öl, daha canli!..”
Sormak gerekmez mi şimdi, hangi işimizi bilerek, hakkını vererek yapıyoruz?
Şike yapanlar, ağzına-burnuna bulaştırıyor. Mahkemeler bile temizleyemiyor. Birinin ak dediğine, diğeri kara diyor.
Artık, gerisini siz anlayınız.