Ah, “Siyasal Partiler Yasası” ah!..
Her kişinin yaşamında unutamadığı kimi anlar/zaman dilimleri olur. Bunlar kimi zaman ilk aşk, kimi zaman aldığı bir ödül, bir gezi, bir ünlü insanla karşılaşması, ilk aşk randevusu gibi… Ama herkesin yaşam tarzına göre bu unutulmayan an/zaman dilimleri farklı-farklıdır kuşkusuz. Örneğin, bir operatör doktor - sanırım- yaptığı ilk ameliyatı da unutamaz. Kuşkusuz ilk aşkı kadar, çocuklarının doğumunda yaşadığı mutlulukları da… Ne bileyim, hünerli bir marangoz önemli bir kişinin masa siparişini yapıp teslim ettiğinde aldığı yüklü bahşişi de unutmaz herhalde…
Bir atletin koşuda birinci gelip rekor kırması… Hamile bir bayanın ilk doğum heyecanı… Mesleğe başlayan öğretmenin ilk derse girişi… Kaptanın okyanusun azgın dalgalarına karşı gemisini başarı ile yönetmesi… Bir mimarın çizdiği planla yapılan binanın diğerleri yanında farklı bir kimlik gibi dikkat çekmesi…
Daha nice örnekler… Gerçi siyaset bir meslek değil, ama acaba siyasetçilerin böyle yaşam boyu unutamadıkları anlar/zamanlar var mı acaba? Doğrusu çok merak ediyorum.
Örneğin, bir siyasetçi gerek TBMM’deki, gerekse dışarıdaki yaşamında siyaset tarihinde iz bırakacak acaba ne gibi bir söylemi olur?
Ya da siyaset tarihinde örnek gösterilecek, tarihte yer alacak nasıl bir davranışta bulunabilir?
Siyasi tarihimizde demokratik söylem ve davranışlarıyla dikkat çeken -liderler hariç- kaç kişi var dersiniz? Nihayet şurada -öyle ya da böyle- 75 yıllık bir demokrasi tarihimizde mensubu olduğu partinin yanlışlarını diline dolayan, eleştiren kaç siyasetçi tanıyor ya da anımsıyorsunuz? Boşuna belleğinizi zorlamayınız, yok böyle bir kimlik de ondan…
CHP milletvekili iken kimi uygulamalara karşı çıkıp istifa eden ve sonrasında DP’yi kuran Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ı bu konuda örnek gösteriyorsanız, onlar zaten yapmış oldukları çıkışın lider kadrosu… Bir de DP içinde “Yaylacılar Grubu” adı altında muhalefete yakın duranlar vardı ki, onlar da sonradan Hürriyet Partisi’ni kurdular, ama iz bırakamadan sahne-i siyasetten çekildiler.
DP döneminde (1950-1960) CHP’den Faik Ahmet Barutçu, partisi içinde değil, iktidarın icraatlarını eleştirmede en çok dikkat çeken kimlik oldu diyebiliriz.
Milletvekilliği öncesinde avukatlık ve gazetecilik yapmış olan Barutçu’nun uzun yıllar halkla iç içe yaşaması da ayrı bir deneyim oldu bu konuda ona… Bu nedenle de Meclis’te -özellikle Bütçe eleştirilerinde- yaptığı konuşmalar DP milletvekillerince de pürdikkat/can kulağı ile dinlenirdi her seferinde…
Bir bütçe eleştirisinde CHP adına konuşan Barutçu, o her zamanki yerel şivesiyle heyecanlı-heyecanlı konuşurken -o güne değin- yaşanmayan bir çıkış oldu. DP sıralarından bir milletvekili; “- Sayın Barutçu, bizi eleştiriyorsun ama sizin zamanınızda da bunlar oldu.” deyince Barutçu Karadenizliliğinden gelen mizah yeteneğiyle sataşan milletvekilini; “- Ee gardaşım, niye anlamıyorsun? Biz yaptuk, o yuzden düştuk. Siz da yapıp düşmayın diye soyleyrum.” diye yanıtlayınca DP’liler de dahil tüm milletvekillerinin alkışını almıştı.
Bu anekdot demokrasimizin mazide kalan bir güzelliği…
Peki, bugün hem iktidar, hem muhalefet saflarında böylesine kabul gören, saygı duyulan kimlikler var mı?
Belki vardır, ama “Siyasi Partiler Yasası” ve partilerin kendilerinin icat ettikleri, aldıkları kararlarla böyle kimliklerin ön plana çıkması önleniyor, maalesef… “Parti disiplini”ne saygı duymanın gereğinden kaynaklanıyor bu tabii ki… Yoksa azıcık demokrat davransak ya, ne unutulmaz adlar belleklerimize kazınacak…
Demokratik anlayışı siyasal partilerin iç dünyasına getirmeden sosyal yaşamda uygulamaya kalkmak, kendi kendini aldatmadan başka ne olabilir ki?