Bu kadar!..
Ne zaman Gaziantep’in adı medyada olumsuz geçerse bilirim ki birazdan özellikle İstanbul’daki arkadaşlarım beni arayacaktır.
Türkiye’nin yaşadığı en büyük katliamdan sonraki gelişmeler bir şekilde Gaziantep’e uzandı ve adımız basında yeraldı.
Bu şekilde medyada yer almaktan hem çok üzülüyorum, hem de bir nevi utanç duyguları yaşıyorum. Arkadaşlarımın şaka da olsa manidar sözlerinden kırılıyorum.
Daha fazla yazmak istiyorum ama iddiaları size iletmek, yorum yapmak, eleştirmek yasaklandı.
Bu kadar!
Futbol asla yalnızca futbol değildir!..
Dünyanın hemen birçok ülkesinde, katıldığınız bir toplantıda tanımadığınız birisiyle sohbeti nasıl başlatırsınız?
Hava durumundan bahsedebilirsiniz ama bu ancak bir-iki dakika sürer. Sohbet konusu futbol olursa hemen anında bir yakınlaşma olabilir. İşte futbol böyle sihirli bir konuma sahiptir.
Milli Takımımızın 2016 finallerine katılma hakkını kazanması hepimizi mutlu etti.
Televizyondan turnuvadaki maçları seyretmek futbolseverler için mutlaka keyif vericidir. Ancak, tuttuğunuz, iddialı olduğunuz bir takım varsa bu keyif katlanır. Bu açıdan gelecek seneki maçları seyretmenin zevki çok daha fazla olacaktır.
Türkiye, 2016 UEFA Avrupa Kupası eleme grubu maçlarında geç forma girdi.
Grubumuzdan çıkacak ve direkt finallere katılacak iki takımdan birisi olmamız bekleniyordu.
Hollanda’nın gerileme devrinde olduğu biliniyordu. Nitekim, onlarla oynadığımız iki maçtan 4 puan aldık. Çekler’e İstanbul’da 2-1 yenildik. Ama ikinci maçta Prag’da 2-0 yendik. Hatta o maçın 3-4 olması işten bile değildi.
Grubun sonuncusu Letonya’dan ise, inanılmazı başararak, iki maçta ancak iki puan alabildik.
İzlanda’ya bir sözüm yok! Onlarla 6 puanı, duran topla da olsa, paylaşmak bence başarıydı.
Bu durumda İzlanda ile biz direkt Paris’e gidebilmeliydik. Öyle olmadı ama yine de eleme gruplarının en iyi üçüncüsü olarak Paris biletini almayı başardık.
Bir önceki turnuvada, yani 8 sene önce, çeyrek finaldeki rakibimiz Almanya’dan çok daha iyi futbol oynamamıza rağmen şansla elenmemizi unutamadım.
2008’de son dört takım arasına iyi futbol oynayarak giren Türkiye, şimdi duran toptan attığı bir golle Paris’e gidecek olmanın engin sevincini yaşıyor. Nereden nereye… Ama işte futbol böyle bir oyun. Zaten zevkli ve ilginç olmasının bir sebebi de bu.
İki şeyi eleştireceğim.
Paris’e gitmeye hak kazanan futbolculara verilen primi aşırı buluyorum. Adam başı 500 bin Euro!
Başarı mutlaka ödüllendirilmeli. Ama her şeyin bir ölçüsü olmalı, değil mi?
Paris’te kupayı kaldıracak olan ülkeye UEFA 7 milyon Euro verecek. Yani, TFF’nin eleme gruplarını geçti diye futbolculara dağıttığı paranın daha azı!
Sevincimizde de üzüntümüzde de aşırı tepki veriyoruz.
Peki, Paris’e gidemeseydik, neler olacaktı, bir düşünün! O da yanlış!
Bir galibiyetle vezir, bir mağlubiyetle rezil olmaya son vermeliyiz. Bunun da yolu ‘ölçülü’ olmaktan geçer.
Diğer eleştirim ise Konya seyircisinin saygı duruşundaki utanç verici tutumu. Artık orada milli maç oynanmaması gerekir. Karizmayı fena halde çizdirdiler!
Sonuçta, Konya’da Türkiye tur atladı, ama insanlık küme düştü.