Kömürle insanımızın kader birlikteliği…

YAYINLAMA: 19 Ekim 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 19 Ekim 2015 / 20.00

Bu konuda geçen yıl da yazdığımı anımsıyorum. Kış mevsimine gün-gün yaklaşıyoruz ya; içimdeki korku da giderek büyüyor.  Kış mevsimi ülkemizde  -maalesef-   soba zehirlenmeleriyle geçiyor. TV , radyo ve gazeteler  her gün ölümlü haberler veriyorlar bu konuda… Ocakların söndüğüne tanık oluyoruz üzülerek.

Büyükşehir Belediyesi hava kirliliğini önleme açısından hareketle kalorifer yakıcıları/tutuşturucuları için bilgilendirme kursları/konferansları düzenlediğini hoparlörle duyuruyor.  İstenilen: Kömür yakmayı öğrenin, ısı kaybını ve hava kirliliğini önleyin…

 Doğru bir girişim…

Doğru da; peki,  kömür zehirlenmelerini niçin anımsamak istemiyor ilgililer? “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” anlayışı mı, yoksa?

 Kent merkezleri için kömürü yakmanın incelikleri öğretilirken, kuzinelerde, yetersiz sobalarda kömür yakıp ısınan, ısınmak isterken de çıkan gazdan zehirlenip ölen insanları unutmak doğru mu? . Dikkatinizi umarım çekmiş olmalı… Geçen yazılarımdan birinde de belirtmiştim. Ama nerede o eskinin duyarlı ilgilileri? Gazeteci, bir konuda iki satırlık eleştiri haberi/yazısı yazdığında ilgililer hemen yanıt verir, konu aydınlığa kavuştururlardı.

Şimdi ilgili kurumun kapısına dayanıp davul çalsanız bile bir hareket olmuyor.

Kömür ve insan…

Hangisi önemli?  Elbette ki insan… Ama kömürsüz de olmuyor biliyorsunuz.  O yüzden yerin/toprağın yüzlerce metre altından kömür çıkartıyor insan. Isınmak için, sanayide kullanmak için… Geçen yıl Soma’da bu uğurda 301 insanımız can verdi. Öncesi de var bu can kayıplarının, sonrası da… Dileriz hiçbir işçi kardeşimizin burnu bile kanamasın bundan sonra…

Ama ortada Türkiye gerçeği var ne yazık ki… Ülkemizde yer altından kömür çıkarma uğruna ne çok insanlarımız yaşamlarını grizu patlamalarında yitirdiklerini bir bilebilsek. Aslında bu konu Zonguldak ilimizin “Kara Kömür Tarihi”… Bir yazılsa ya, ne öyküler ortaya çıkacak, ne öyküler…

Karadenizliler  gurbetçi” olarak bilinirler. Doğrudur da, bu gurbetçilik eskiden Zonguldak maden ocaklarında geçerdi çoğunlukla…  Sapasağlam, sırım gibi Karadeniz delikanlıları girdikleri maden galerilerinden grizu patlaması sonucu ya ölü olarak çıkarılırlardı, ya da kömür tozuyla dolmuş ciğerleri nedeniyle soluk soluğa çıkarlardı dışarıya.  Böyle insanlarımız, sıladaki evlerine “maden hastası” olarak döner, akciğerlerinin broşlarındaki kömür tozunu dışarı atabilmek için öksürürken ciğerleri adeta yerinden sökülürdü. Çoğunluğu veremliydi. Karadeniz’in köylerindeki mezarlıklarda “maden hastası” nice insanımız dünyada görmedikleri dinlenmeyi şimdi mezarlarında yapıyorlar.

Diyeceğim o ki, eskiden sosyal yardım olarak kömür dağıtımı yapılmıyor, insanımız bulabildiği yakacaklarla ısınıyordu. Birileri kömürü devreye sokunca kömür kullananlara ölüm daha yakın durmaya başladı. Çünkü  -daha önce de yazdım-  kömür yardımı yapılan yurttaşların çoğunun bunu yakacak uygun sobası yok. Evini bacası uygun değil.  Kömür verdim, gerisi “Saldım bayıra, Mevlâm kayıra…” anlayışı olmamalı…

Seçimle birlikte kış da geldi dayandı kapıya… Hazır seçim zamanı, partilerimiz kömür gazından doğan ölümcül olayları da anımsayıp yurttaşlara  “- Sizlere kömür sobası dağıtacağız…” vaadi yapsalar ne güzel olacak biliyor musunuz?

 

Kömürle insanımızın kader birlikteliği…