BALKON BALON OLMASIN

YAYINLAMA: 06 Kasım 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 06 Kasım 2015 / 20.00

Başbakan 1 Kasım seçim sonuçlarının belirginleştiği saatlerde gerek Konya'da gerekse AKP genel merkezi önünde geleneksel ''Balkon'' konuşması yaptı. Konuşmalarda oy veren vermeyen herkesi kucaklayacaklarını söyledi.

2011 yılında da Recep Tayyip Erdoğan benzer balkon konuşması yapmış, toplumu kucaklamaktan dem vurmuştu. Ancak o zaman Erdoğan o balkon konuşmasını çok kısa sürede unutmuş gergin kutuplaştırıcı siyasete devam etmişti.

Başbakan Davutoğlu balkon konuşmasında tüm toplumu kapsama konusunda söyledikleri sesinde ki tınısından bile inandırıcı gelmedi. Balkonda konuşulan sanki balkonda kalacak gibiydi. Bir an için AKP'nin samimiyetini kabul etsek bile,7 Haziran sonrası AKP'nin savaşçı çatışmacı siyaseti toplumda o kadar çok tahribat yaptı ki bunun onarılması öyle balkon konuşmaları ile olmaz. Çünkü tahribat gerçekten büyük.

İlkokul öğrencilerinin bile aralarında siyasetten kaynaklı birbirlerini hırpalayıcı tutum sergilediği bir ülkede gerginliği bitirmek o kadar kolay olmayacak.

Bunun için başta ülkenin bir demokratik anayasaya ihtiyacı vardır. Böyle bir anayasa yapmak için kararlı bir siyasete ihtiyaç vardır. Ancak AKP kaç dönemdir anayasayı bir süre gündeme alıp ondan sonra rafa kaldırma konusunda epey bir sabıkaya sahip durumda. MHP'nin gücünün meclis içerisinde azaldığı bir durumda AKP CHP ve HDP demokratik bir anayasada uzlaşabilirler. Bunun olanaklı olduğunu söyleyebiliriz.

Toplumda ki gerginliği esasta bitirecek olan bir başka konu ise çözüm sürecidir. 7 Haziran öncesi süren çözüm sürecine dönülecek mi? Bu sorunun cevabının muhatabı AKP olacaktır. Çözüm sürecini ''buzdolabına'' koyan AKP ise buzdolabından çıkaracakta AKP olmalıdır.

Başbakanın, Yalçın Akdoğan'ın ve Cumhurbaşkanının söylemlerine bakıldığında geçmişte ki çözüm süreci anlayışından vaz geçilmiş görülmektedir. Tek bir terörist kalmayıncaya kadar diye başlayan cümlelerle yapılan konuşmaları duyunca çözüm sürecinde umut var olmak mümkün gözükmüyor.

PKK'nin silahlı unsurlarını dışarı çıkarmadan çözüm mümkün değildir anlayışı suyu yokuşa sürmekle eş anlamlıdır. Çünkü çözüm sürecine neden ihtiyaç duyuldu? Zaten PKK’nin silahlı gücü olmasa böyle bir müzakere masası kurulur muydu? Müzakerede demokratik iyileştirmeler yapılmadan bir silahlı güç kendi varlığını neden sonlandırsın? Kendi varlığını sonlandırdıktan sonra müzakereye gerek var mı?

Adama sorarlar atı arabanın önüne mi koşacaksın yoksa arabayı atın önüne mi? PKK silahlı unsurlarını sınır dışına çıkarmadan çözüm masası kurulamaz demek arabayı atın önüne koşmaktır.

Çözüm süreci anayasal güvenceler ister. Anayasal haklara kavuşmadan çözüm mümkün olur mu? Deniliyor ki silahlı güç karşımızda durduğunda anayasal haklar vermek anlamsız değil mi? Değildir. Sen Kürtlerin haklarını ver ki o silahlı güç kendini sönümlendirsin. Silahlanmanın çıkış gerekçesi inkar ve asimilasyon değil mi? O zaman inkar ve asimilasyon politikası bitecek ki fiili olarak silaha ihtiyaç duyanlarda silahlı bir zemin kalmadığına ikna olsunlar.

Hükümet kurulmadan, programı bile açıklanmadan anayasa ve çözüm sürecini gündeme getirmek erken değil mi? diye sorulabilir. Ancak 13 yıllık AKP iktidarda ise sil baştan demek mümkün değildir. Ancak AKP dünkü yürüyen çözüm sürecini yeni bir konsept ile ele almalıdır. Bu konsept oyalayan değil, hak ve özgürlüklerde cimri olan değil tersine şeffaf ve özgürlükçü bir tutumu içermelidir.

Gerginlik siyasetini devam ettirmek mevcut tahribatları iyileştirmez. Kutuplaştıran siyaset bir arda yaşama arzusunu tüketir. Kimsenin isteği bu olmamalıdır.

 

 

BALKON BALON OLMASIN