İsviçreliler’le yemek

YAYINLAMA: 30 Ekim 2011 / 18.00 | GÜNCELLEME: 30 Ekim 2011 / 18.00

İsviçre Büyükelçiliğinin daveti üzerine Tuğcan Otel’in ‘Roof’unda dört diplomatla birlikte akşam yemeği yedik.

Çok keyifli ve bol sohbetli uzun yemekte hemen her konuya değindik.

Gaziantep, yabancıların nezdinde çok popüler. Son bir seneyi aşkın sürede otuzdan fazla büyükelçinin şehrimizi ziyaret etmesi bunun en çarpıcı kanıtı.

Yemekleriniz çok lezzetli, şehriniz çok güzel, müzeleriniz harika, sizler de çok misafirperversiniz...”

Bunları duymak hoşa gidiyor, ama hedeflerimize yönelik getirisi henüz yok!

                                                                ***

Yılda 5 milyar dolar ihracat yapan bir kentte doğru-dürüst yabancı yatırımcı yok.

Gerçi Gaziantep Sanayi Odası’nın bu konuda pek heyecanlı olmadığını biliyorum. Ama en azından Gaziantep Ticaret Odası’nda bu konuda gerçek bir istek hissetmek teselli gibi bir şey...

Diğer önemli bir konu, bu kadar büyükelçi ağırlayan bir kentin artık istikrarlı turist kafilelerini ağırlaması gerekmez mi?

Bence bu konunun sorumlusu olması gereken, Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey’in ilgisizliğinigaripsiyorum.

Yabancı yatırımın da, turizmin de bir şekilde organize olması gerekir. Bunu aslında GAGEV’de yapabilir. Oranın da başkanı Güzelbey olduğuna göre, en azından yakın bir gelecekte umutsuz bir vaka gibi gözüküyor!

Sivil Toplum Örgütleri bu konularda pasif kaldıkları, inisiyatif almadıkları için herşeyi resmi kurumlardan beklemenin yanlışlığı da ortada!..

                                                                 ***

Gelelim yemekte neler konuşulduğuna.

Kayıtdışı ekonominin yüzdesi üzerinde küçük bir tartışma oldu. Yüzde 60’ın üzerinde olduğu söyleyince inanmak istemediler, hatta saçma buldular!

Ben de bizzat Maliye Bakanı Şimşek’in Gaziantep’te verdiği beyanatta bu rakamı yüzde 50 olarak teleffuz ettiğini, benim de bunun üzerine mütevazı 10 puanlık bir ek yaptığımı, gerçekte bundan da fazla olduğunu söyleyince karşılıklı gülüşmelerle konuyu kapattık.

Gaziantep’te fert başına düşen gelirin azlığını konuşurken, bunu kayıtdışı ekonomiye bağladım.

Ancak, kentin büyük kesiminin yoksulluğunu, yalnız Gaziantep’in değil Türkiye’de var olan yoksulluğu ve nedenlerini anlattım. Paramidin ucundaki zenginleri ve dibe çökmüş yoksulları...

Orta sınıfın durumunu sordular, mesela kravatlı bir banka çalışanının hangi sınıfa dahil olduğunu merak ettiler.

                                                                 ***

Bir zamanlar birkaç zengini ile az sayıdaki fakirinin dışında Gaziantep’te geniş bir ortasınıfın varlığından sözederek halkın bugüne göre çok daha mutlu bir yaşama sahip olduğunu anlattım. Bugün çok zengin ama eğitimsiz, görgüsüz insanların bütün dengeleri altüst ettiğini, kuralsızlığın kural haline geldiği, muhafazakar görüntülü ama aslında paranın herşeye egemen olduğu garip bir toplum oluştuğunu kişisel kanaatim olarak ifade etttim.

                                                                   ***

Beyaz yakalıların orta sınıfa ait olduklarını, ama bu sınıfın sayılarının etkili olabilecek düzeyde olmadığını, zaten olsaydı çok daha gelişmiş bir demokrasiye sahip olacağımızı söyleyip, “Biatkar bir toplum yerine, sorgulayan, eğitimi ön planda tutup, eğitimli insanlara değer veren bir toplum olurduk” dedim.

Onlardan da kendi toplumlarına ait değerlendirmeleri dinledik, tabii. Kahve içmeden önce son sorularını ilginç buldum:

Gaziantepliler’in en çok sevdikleri şey nedir?

Gaziantep’in pozitif şeyleri nelerdir?

Antepliler’in en çok sevdiği şeyin cevabını vermek dünyanın en kolay sorusuna yanıt vermek gibi bir şey...

Daha önce yazmıştım. Tony Blair İngiltere Başbakanı iken bir gün gazetecilerin zor bir sorusu ile karşılaşıyor:

İngiltere’nin en önemli üç sorunu nedir?

Blair biraz düşünüyor, taşınıyor ve “eğitim” diyor.

İkinci sorununu açıklamadan yine epey düşünüyor ve tekrar “eğitim” diye yanıtlıyor.

Bilmem ‹ngiltere’nin üçüncü sorununu merak ettiniz mi? O da “eğitim.”

Benim hiç düşünmeme gerek yoktu, hemen cevap verdim:

Arsa, arsa, arsa...

Anlamadılar! Çünkü onların ülkesinde arsa rant aracı olarak kullanılmaz. Arsa ofisi vardır, ihtiyacı olan değişik değerlerdeki arsalara talip olur, alır ve projesini belli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirir. Olmadı veya vazgeçti, arsayı iade edip parasını alır. Yok öyle, daha çok değer kazanmasını bekleyip karı ile satmak...

Peki pozitif şey nedir?

Mesela, meslek odası seçimlerinde birlik ve beraberlik duygusu içinde tek liste ile seçimlere gidilir dedim.

Yine anlamadılar!

Bıkmadan, usanmadan onu da anlattım.

Gaziantep’in yaratıcı insanlardan oluştuğunu, gözleri ile düşündüklerini, hesaplarını çok iyi bildiklerini anlatıp gelecekte eğitimli bir topluma dönüşeceğimizden emin olduğumu ısrar ve metanetle vurguladım.

Daha ne diyeyim?

Esprilerle süslenen geceye ne onlar ne de biz doyduk!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İsviçreliler’le yemek