DEVLET VE KORKU

YAYINLAMA: 10 Kasım 2015 / 18.00 | GÜNCELLEME: 10 Kasım 2015 / 18.00

1 Kasım seçim sonuçlarında şiddet ve istikrar korkusunun etkili olduğu toplumun büyük çoğunluğunda ortak bir görüş diyebiliriz.

Toplumda istikrar ihtiyacı algısı ile korku yaratan AKP, tek başına iktidar olan çoğunluğuyla, seçim sonrası ortaya atılan başkanlık sistemi tartışması arasında ki bağlantı rast gele değildir. Başkanlık sistemi tartışması yeniden bilinçlice ortaya atılmıştır.

AKP'nin 17-25 Aralık operasyonuna gösterdiği tepki ve sonrasında cemaatle başlayan ama bütün farklı sermaye kesimlerine ve medyaya karşı sindirmeye yönelik baskılar başkanlık sistemine giden ''gücü tahkim'' etme girişimleridir.

Kapitalizm korkuya dayalı bir toplumsal sistemdir.

AKP kapitalizmin korku egemenliğini kendi iktidarının devamı için en iyi uygulayan aktörlerden birisidir. AKP devletleşmiştir. Devletin bütün hegemonya araçlarını iktidarını sürdürecek birer mekanizma haline getirmeyi başarmaktadır.

Cumhurbaşkanın yaptığı konuşmalarda ‘’bunların inlerine ineceğiz’’ tarzı tehdit daha ilk günden sonuç vermiş, cemaatle ilişkili birçok şirket, sermaye gurubu AKP'ye biat etmek için kuyruğa girmişlerdir. Şirketlerinden birer temsilcilerini AKP parti örgütlerinde görevlendirmişlerdir.

Son olarak Boydak Holding YK Başkan Vekili Mustafa Boydak,’’ Devlet mekanizması dışında herhangi bir farklı yapılanma içinde görünmeyi kabul etmemiz mümkün değildir’’ diye bilmiştir.

Koza İpek gurubunun başına gelenler gösteriyor ki AKP hegemonyasını gerçekleştirmek için devletin bütün olanaklarını baskı olarak kullanmaktadır. Mali incelemeler her şirketin tepesinde bir Domoklesin kılıcı olarak durmaktadır.

Kapitalist toplumda korkunun nedenlerinden birisi rekabet kaygısıdır. Psikolojik olarak konum, kariyer, pazar, güç saygınlık kaybı gibi kaygılar korkuya kaynaklık ediyor. Devlet bu kaygılarla oluşan korku üzerinden hegemonyasını istediği gibi gerçekleştirmektedir.

Son olarak 1 Kasım seçimlerinde de AKP İstikrar korkusu yaratarak insanlarda ''kendinden bir vazgeçiş'' hali ortaya çıkarmıştır. 5 ayda değişen bir seçmen davranışını psikolojik olarak başka şekilde izah etmek mümkün değildir.

Temsili demokrasiler devletin otoriter yüzünü halkın büyük çoğunluğundan gizlemektedir.4 yılda bir eline geçen fırsat ise manipülasyonlarla etkisizleştirilebilmektedir. Topluma vaad edilen reformlar, çözüm süreci, ekonomik istikrar bu manipülasyonlarda birer araç olarak kullanılmaktadır.

İktidar hegemonyasını gerçekleştirirken pragmatist davranışlar sergiliyor. Bu topluma doğrudan yansıyor. Toplum bir tür havuç sopa ilişkisi üzerinden etik değerlerden uzaklaşıyor. Toplumun dini anlayışı ile yaşayış değerleri arasında çelişki büyüyor. Toplum kendi değerlerine yabancılaşıyor. AKP son yıllarda bu yabancılaşmanın önemli bir aktörü olarak iktidarını sürdürüyor.

Toplumsal değerlerin aşındığı bir süreçte güce tapınma, güçlü olanın yanında olma, kendi öz gücüne yabancılaşma doğal olarak normalleşiyor.

Muhalefetin görevi bu normalleşen toplumsal algıyı tersine çevirmek olmalıdır. Ne ki belirli kesimlerde kanaat önderliği yapanlarda bir umutsuzluk hali yaşanmaktadır. Kimisi ülkeyi terk ediyor, kimisi televizyon programcılığını kimisi de yazarlığı bırakıyor. Aslında bu tutumlar dayatılan hegemonyaya bir başka şekilde boyun eğmektir.

İktidar hegemonyasını sürdürmek için korkuyu dayatıyorsa, o hegemonyaya karşıda bir karşı hegemonya oluşturmak gereklidir. Bugün Kürt illerinde -zamanlaması ve biçimi tartışılsa da- ilan edilen özyönetim ilanlarına bu pencereden bakmak onu daha iyi anlamamızı sağlar.

 

DEVLET VE KORKU