Kurban olayım bizim doktorlara…
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bilgi yanında; ön sezisiyle çok güçlü bir liderdi. Öyle olmasaydı, çöken altı asırlık bir imparatorluğun enkazından pırıl-pırıl Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yaşama kavuşturabilir miydi? Bakmayın siz beyinleri ve de ağızları laçkalaşmış kimilerinin etrafa saçtıkları salyalara…
İki büyük dünya savaşının yaşandığı 20. Asırdan bugüne kalan hangi lider var başka uluslardan? Hani derler ya, “Ağacın kurdu kendinden olur” diye… Tıpkı onun gibi… Atatürk düşmanlığı/sevmezliği başka uluslarda -savaşıp yendiği uluslarda bile- yokken, ne acıdır ki, bizde böyle şaşkınlar var maalesef…
Diyeceğim şey başka… Atatürk hastalığını son döneminde “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” demişti ya, bu vasiyeti üzerinden bir-iki söz etmek istiyorum.
Sergi açmak için gittiğim Belçika’nın başkenti Brüksel’de sergi açılışı sırasındaki ani rahatsızlığımda ambulansla bir üniversite hastanesine kaldırıldım. Bizler hep hastanelerimizdeki hizmet veriminden yakınırız. O zaman derim ki; “-Allah sizi yabancı ülkede hastaneye düşürmesin...” o zaman görür ve doktorlarımızın ve hastane personellerimizin ne denli çırpındıklarını daha iyi takdir edersiniz.
Apar-topar hastaneye kaldırıldım ya, aklım başımda… Hemen kalp grafisi çekecek teknisyen geldi. Çağdaş cıhazlarla ölçümlemeler yaptı. Çıktı gitti. Daracık bir oda… Bildiğimiz dört-beş çelik dolap var odada. Üzerlerinde Fransızca-Flamanca yazılar. Sordum, benimle hastaneye gelen arkadaşlara; “-Ne yazıyor bunlarda?” diye. “- Dolapta bulaşıcı hastalıklarla ilgili şeyler var. Dolap kapağını açmayınız.” Şu hale/duruma bakınız, koca hastanede bula-bula bu odayı bulmuşlar ve burada kalp grafisi çekiliyor. Aklım başımda da; bu sefer çıktı. Bir sinir, bir öfke… Rica ettim arkadaşlardan, “-Beni buradan çıkarınız” dedim. Onlar sonuçları öğrenelim beklentisi içinde, beni ise bir darlık bastı ki… Bekle babam bekle ki, sonuç gelsin. İki saat geçiyor sonuç yok. Doktor kalp grafisini görecek ki, bir şey anlayalım hastalığımdan…
Sonunda, “-Ben gidiyorum…” deyip kapıya yöneldiğimde arkadaşlar teknisyenleri bulup sordular, “Sonuç ne oldu?” diye. Hala doktor bakacakmış… Ben Türkiye’ye döndüm, Allah bilir benim doktorum bakmıştır kalp grafime ve de hastasını arardır belki de… Üstelik de 57 Euro ödedik bu arada hastaneye…
Şimdi daha iyi anlıyorum “Cumhuriyetimizin Kurucusu”nun doktor seçimindeki titizliğini…
***
Unutmadan belirteyim; uzağınızda-yakınınızda olsun bir doktorla, “Aile Doktoru”nuzla her zaman sağlığınızla ilgili olarak her zaman bilgi paylaşımında bulununuz. Benim için –Yüce Allah’ımın bir lütfu kabul ediyorum- İstanbul/Şişli “KOLAN International HOSPİAL” da Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı, çok değerli hemşerim Sayın Prof Dr. Ergun DEMİRSOY’un kriz anımda sergimi görmeye gelmiş olması şansımdı. Yüce Allah’ımın takdiri idi. Zamanında müdahale etti, ambulans çağırttı. Kendilerine sonsuz teşekkürlerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
***
Aslında yazılacak çok anı var. Ama burası bir gazetenin sayfası… Okur her gün farklı konularda görüş belirtmemi bekler. Kısaca ifade edeyim ki, Paris’ten bir yıl sonra Brüksel’de sergi açmış olmak moral açıdan çok şey/değer kazandırdı sanat dünyama… Sanat çevreleri yanında, yeni sanat dostları da edindim böylece. Brüksel Saint Josse Belediyesi Başkan Yardımcısı Mösyö Mohamed Azzouzi, Charlie Müzesi Müdiresi Natalia Jacops, Prof Dr. Ergun Demirsoy, NAR Sanat Yöneticisi seramik sanatçısı Adnan Kotaoğlu, Brüksel ADD. önceki dönem Başkanı İsmail Sönmez, TC Brüksel Konsolosluğu Başkatibi Demet Kâhyaoğlu, Kültür ve Tanıtma Müşaviri Murat Alıcıgüzel, Cumhuriyet gazetesi yazarı Erdinç Utku, karikatürist Yasin Hellaç, M.Can Aktaş, Suna Zihni, Zekeriya Turfanda, Coşkun Demirsoy, Taşkın Demirsoy ve şu an adlarını anımsayamadığım pek çok can dostum/arkadaşım… Sizler çok yaşayın, var olunuz. Brüksel sergime renk kattınız, etrafımda çok güzel bir iklim yarattınız. Sonsuz teşekkürler.