"Körebe oyunu” ve Ortadoğu…
Hangimiz çocukluğumuzda “ körebe oyunu” oynamadık ki? Hele de benim gibi yaşlılar için böyle bir soru sorulmaz bile… Günümüzde çocuklar teknolojinin de gelişmesiyle telefonla, tablet bilgisayarla istedikleri mekânda ve zamanda oyunun bin türlüsünü oynuyorlar.
Günümüz çocukları tabii ki bu bakımdan çok şanslılar… Bizler ise talihsiz…
“Körebe oyunu” eskidir diye pabucu dama atılmış değil. Kenar mahallelerde çocukların oyunlarını izleyiniz daha nice-nice oyunlar var, görürsünüz.
Eskiden sayısal açıdan bu denli çocuk oyunu yoktu. Çünkü belli bir alanın/mahallenin çocukları bir araya gelip oynar, o bakımdan oyunlar hep aynı olurdu. Şimdi öyle mi?
1960’larda başlayan iç göçmenlik olayı dağda/bayırda/ovada ne kadar aile varsa hepsini büyük kentlerin varoşlarına taşıyınca sosyal yaşama güzel-çirkin renkler, gelenekler geldi yerleşmeye başladı. Bunlardan biri de çocukların oynadığı oyunlara gelen renklilik oldu.
Hangi oyun olursa olsun; mutlaka oynana gelen kurallara dayanır, ona göre oynanır. Oyuna dahil olan her oyuncu örneğin; “körebe” olmamak için çok uyanık olmak durumunu yaşar.
İsterse olmasın… Kendisini düştüğü konumdan kurtarmak için oyuna dahil olanların açığını yakalamak onun görevi olur, bu bilinçle davranır. İster ki rakiplerinin bir açığını yakalayayım, onları “sobe”leyeyim. Bu durumdan kurtulayım. Ama böyle bir fırsat yakalamak kolay iş değil.
Hele de devletlerarası “körebe” oyununda…
X x x
Ortadoğu’da; “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) amaçlarına yönelik yeniden çizilmek istenen coğrafik sınırlar için zaman-zaman ortaya alınıp “Körebe” rolü biçilen ülkelerin sonunda ne duruma düştükleri, ne acılar yaşadıkları hepimizin belleğine kazındı/kazınıyor.
Bugün bile sabotajlar, bombalamalar sonucu her gün yüzlerce Müslüman ölüyor, oluk-oluk kan akıtılıyor Ortadoğu’da… Bunun duracağı da yok gibi gözüküyor. Çünkü Batı denen ahtapotun yaşaması, ayakta kalması için kendine sömürecek alan yaratması gerekiyor de ondan… Şimdi böyle gözle görülür bir manzarada “Güçlüler” sobelenseler de “körebe rolü”ne soyunacağını sanmak safdillik olur. Çünkü onlar “rol biçer”ler…
Ortadoğu’da oynanan kanlı oyunun aktörleri Türkiye’ye kendi kafa ölçülerine göre biçtikleri figüranlık rolüne razı olmasını bekliyorlar. Böyle bir oyuna ortak olmak, figüran rolü hevesliliğine kapılmak; Atatürk Türkiyesi’nin bugüne değin uyguladığı “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine tamamen ters düşeceğini bilmemiz gerekiyor.
Bu bir şaşmaz gerçek… Bu şaşmaz ilkedir bizim için…
Ama böyle kritik bir durumda “güçlüler”in oynanan “körebe oyunu”ndan sağlıklı çıkma derdini arka planlara itip “Başkanlık”, “Anayasa” gibi konuların aciliyetine işaretle çözüm istemek acaba ne denli isabetli bir beklenti.
Karar sizin…