Demokrasi sevdalıları ve umutlar...
"1940'ların en Özgün, en ilginç ozanlarından biri olan Orhan Murat Arıburnu'nun 'Dünya döndükçe/ Umut fakirin ekmeği/ Ye Memet ye/ Ye Memet ye..." dizelerindeki umutlu dünyayı seviyorum.
Zaman-zaman umutlarıma kapılıp kendim kadar yaşadığım toplum için yararlı olacak konuların peşinde koşuyorum aklım çerçevesinde... Sağ oldukça da böyle olacağım.
Bu bir söz... Bu benim vaadim...
Bu satırları yazarken bir yandan da kulağım TV'den yükselen slogan seslerde... Siyasinin biri TBMM'de partisinin vekillerine ve partili seyircilerin önünde konuşuyor. Umut dağıtıyor, pembe bir ülke tablosu çiziyor
Demokrasi sevdalıları ve umutlar...
"1940'ların en Özgün, en ilginç ozanlarından biri olan Orhan Murat Arıburnu'nun 'Dünya döndükçe/ Umut fakirin ekmeği/ Ye Memet ye/ Ye Memet ye..." dizelerindeki umutlu dünyayı seviyorum.
Zaman-zaman umutlarıma kapılıp kendim kadar yaşadığım toplum için yararlı olacak konuların peşinde koşuyorum aklım çerçevesinde... Sağ oldukça da böyle olacağım.
Bu bir söz... Bu benim vaadim...
Bu satırları yazarken bir yandan da kulağım TV'den yükselen slogan seslerde... Siyasinin biri TBMM'de partisinin vekillerine ve partili seyircilerin önünde konuşuyor. Umut dağıtıyor, pembe bir ülke tablosu çiziyor...
Siyasetçinin bir görevi de karamsarlık değil, yapabileceği/başarabileceği, ülke yararına olacak işler konusunda vaat/umut dağıtmaktır, kuşkusuz... Ama vaat torbasının dibinin görünmezliği siyasetçi için bir avantaj/averaj olmamalı...
Kimilerin dediği gibi siyasetçi "işkembe-i kübradan atma!"malı... Özellikle kimilerimizin "hafıza-i beşer nisyan ile malül" oluşunu bilen siyasetçinin bu alanda at koşturma özgürlüğü olmamalı...
Diğer bir şairin "Tükettiğim umutlarımı yükledim heybeme / yalnızlığım yol arkadaşım" dizelerini atan-tutan siyasilerin kulaklarına küpe yapmalarını salık vermek durumundayım. Çünkü, nice siyasetçinin o "atıp/tutma kürsü"sünden indikten sonra kenar mahalle parklarında "Yalnızlık Anıtı" olup üşüdüklerini çok gördüm/yaşadım/biliyorum.
TBMM dinleyici (adı üstünde) localarından "Türkiye seninle gurur duyuyor!.." sloganı ardı ardına tekrarlanıyor. Dinleyici değil, maç seyircisi sanki...
Geçen günlerde bir yazımda yazmıştım, TBMM çatısı altında böyle siyasi slogan atılması hiç yakışık değil.. Böyle bir ucuzluğa hiç bir siyasi partinin ihtiyacı olduğuna da inanmıyorum. Son zamanlarda zuhur etmiş, birisi/birilerince yaratılmış bir arabesk heves bu...TBMM Başkanlığı böyle bir uygulamanın ileride doğurabileceği olumsuzluklar için ne düşünüyor bilemem elbet... Ama ileride alkış çekip slogan atanlara tepki olarak bağıran/çağıran çıkarsa ne olacak?
Al sana bir curcuna...
***
Siyasetçinin ufku geniş, umutları pembe, hoş ve sınırsız... Öyle olmalı... Ama bir ön koşulla: Ülke ve insani için...
Karamsarlık onun kitabında yazmaz zaten...
Siyasetçi her kürsüye çıkışında kapıldığı umutların pazarlamasını yaparken "gerçekçi olmak" sorumluluğunu da unutmamalı...
***
Demokrasi sevdalıları umutlara sarılmayıp da ne yapacak?
Demokrasi sevdalıları ve umutlar...
"1940'ların en Özgün, en ilginç ozanlarından biri olan Orhan Murat Arıburnu'nun 'Dünya döndükçe/ Umut fakirin ekmeği/ Ye Memet ye/ Ye Memet ye..." dizelerindeki umutlu dünyayı seviyorum.
Zaman-zaman umutlarıma kapılıp kendim kadar yaşadığım toplum için yararlı olacak konuların peşinde koşuyorum aklım çerçevesinde... Sağ oldukça da böyle olacağım.
Bu bir söz... Bu benim vaadim...
Bu satırları yazarken bir yandan da kulağım TV'den yükselen slogan seslerde... Siyasinin biri TBMM'de partisinin vekillerine ve partili seyircilerin önünde konuşuyor. Umut dağıtıyor, pembe bir ülke tablosu çiziyor...
Siyasetçinin bir görevi de karamsarlık değil, yapabileceği/başarabileceği, ülke yararına olacak işler konusunda vaat/umut dağıtmaktır, kuşkusuz... Ama vaat torbasının dibinin görünmezliği siyasetçi için bir avantaj/averaj olmamalı...
Kimilerin dediği gibi siyasetçi "işkembe-i kübradan atma!"malı... Özellikle kimilerimizin "hafıza-i beşer nisyan ile malül" oluşunu bilen siyasetçinin bu alanda at koşturma özgürlüğü olmamalı...
Diğer bir şairin "Tükettiğim umutlarımı yükledim heybeme / yalnızlığım yol arkadaşım" dizelerini atan-tutan siyasilerin kulaklarına küpe yapmalarını salık vermek durumundayım. Çünkü, nice siyasetçinin o "atıp/tutma kürsü"sünden indikten sonra kenar mahalle parklarında "Yalnızlık Anıtı" olup üşüdüklerini çok gördüm/yaşadım/biliyorum.
TBMM dinleyici (adı üstünde) localarından "Türkiye seninle gurur duyuyor!.." sloganı ardı ardına tekrarlanıyor. Dinleyici değil, maç seyircisi sanki...
Geçen günlerde bir yazımda yazmıştım, TBMM çatısı altında böyle siyasi slogan atılması hiç yakışık değil.. Böyle bir ucuzluğa hiç bir siyasi partinin ihtiyacı olduğuna da inanmıyorum. Son zamanlarda zuhur etmiş, birisi/birilerince yaratılmış bir arabesk heves bu...TBMM Başkanlığı böyle bir uygulamanın ileride doğurabileceği olumsuzluklar için ne düşünüyor bilemem elbet... Ama ileride alkış çekip slogan atanlara tepki olarak bağıran/çağıran çıkarsa ne olacak?
Al sana bir curcuna...
***
Siyasetçinin ufku geniş, umutları pembe, hoş ve sınırsız... Öyle olmalı... Ama bir ön koşulla: Ülke ve insani için...
Karamsarlık onun kitabında yazmaz zaten...
Siyasetçi her kürsüye çıkışında kapıldığı umutların pazarlamasını yaparken "gerçekçi olmak" sorumluluğunu da unutmamalı...
***
Demokrasi sevdalıları umutlara sarılmayıp da ne yapacak?