Yerel yönetimler tiyatroyu sahiplenmeli...

YAYINLAMA: 26 Aralık 2015 / 18.00 | GÜNCELLEME: 26 Aralık 2015 / 18.00

Öğrenme sürecinin yaşam boyu sürdüğü bir gerçek... Aile ocağında başlayan ilk öğrenme döneminin kişiselliğine karşın ilerleyen yıllarda/yaşlarda toplumsal birliktelikler nedeniyle öğrenme sorumluluğu boyut kazanıp omuzlara daha ağırlıklı olarak yük olmaya başlıyor haklı olarak.
Kişinin yaşı arttıkça/ilerledikçe; açılan bir makasın ağzı gibi ilgi alanı ve dolayısıyla da öğrenme merakı artıyor ister-istemez. Bir doktor mesleğindeki gelişmeleri izlemek/öğrenmek sorumluluğunu yaşamı boyunca duyar. Bir Hukukçu da... Kimyager de... Öğretmen de...Gazeteci de... Dahası her işkolunda böyle gelişme süreci yaşanır.
Hizmet sektörünün her alanına getirilen yeniliklerin kişilere algı güçleri oranında yeniden öğrenme süreci yarattığı da bir gerçek...
Okullar, kolejler, üniversiteler bunun için var zaten... Kurslar, seminerler, konferanslar,  sempozyumlar da öyle...

Ama doğrudan yaşama hitap eden, yaşamın kendisi olan tiyatroların bu öğretme/öğrenme sürecinde çok farklı, etkin bir rolü olduğunu toplum olarak biz çok sonraları kabullenebildik ne yazık ki...
Hala da bu çekingenliği üzerimizden atmış değiliz.
Oysa,  "tiyatro hayattır", yaşamın kendisidir doğrudan...
                                                          ***
Devlet Tiyatroları'nın önemini anlayan/bilen siyasetçiler bu kurumu yurt düzeyinde yaygınlaştırmanın sevdasını yaşadılar dönemlerinde...  Kimi kentlerde Devlet Tiyatrosu hizmete açarak yurttaşlar için yaşama bir başka boyuttan bakma olanağını, kültürel güzelliğini sağladılar.
Çok yerinde, çok çağdaş bir düşünün ürünü Devlet Tiyatroları kimi illerimizde var şimdi.
Var da, alt yapısı olmayan bir kurum görünümündeler maalesef...
       Düşününüz, kentteki sosyal , kültürel düzeyi görüp Devlet Tiyatrosu kuruyorsunuz, ama seyirci/izleyicisi yok. Tıpkı kente yapılan beş yıldızlı otelin müşterisiz kalması gibi...
                                                         ***
Ticarette müşterisiz market ne ise, kültür/sanatta da seyircisiz tiyatro da odur bizce... Kültür/sanatın toplumsal yaşamın "atardamar"ı olduğu gerçeğinden hareketle bugün tiyatroların önemi giderek daha da artıyor? Geç kalındı ama olsun, tiyatroyu da ilgi alanı içine almanın, böyle bir ilgiyi yaratmanın gereğine inanarak bu satırları yazıyorum.
Bugün ülkemizin kimi illerinde Devlet Tiyatroları bulunuyor. Bu kurumun oyunlarını izleyici dolu salonlara oynamasını arzuluyor/istiyorsak hayatın/yaşamın kendisi olan tiyatroları öğrencilere açmak durumundayız. Buradan yerel yönetimlerimiz belediyelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza bir çağrı yapıyorum: "- İlk ve orta öğrenim öğrencilerimizi tiyatro ile buluşturunuz."
Bunun için “Okul Aile Birlikleri"yle işbirliği yapılıp hafta sonunda öğrenciler  belediyenin taşıtlarıyla   güvenlik içinde tiyatroya taşınabilir. Böyle bir olanak varken bunu kullanmamak hem öğrencilere, hem de kültür/sanata haksızlık olur, diye düşünüyorum.
                                                              ***
 Okullar gibi tiyatrolar da; yaşamın içinde öğretim adına pusula görevi yaparlar kendi alanlarında... Okulların nasıl vazgeçilmezlikleri varsa tiyatro da; öğrenimle kazanılan bilgilerin yaşama/hayata uyarlamasından kaynaklanan renklerin uyum ya da tezadı öğretilir sahne yoluyla izleyenlere... Yaşamın/hayatın başka bir boyutudur tiyatro...
                                                              ***
Tiyatro vazgeçilmezdir.

Yerel yönetimler tiyatroyu sahiplenmeli...