Bilmemezlikle hazımsızlık arkadaş olunca...
Dostişi
TBMM çatısı altında yakışık olmayan sataşmalar, küfürler, aşağılamalar yaşanıyor. Sonuncusunda Cumhuriyet'mizin kurucusu M. Kemal Atatürk'ün silah arkadaşı, İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü'nün ölüm yıldönümü nedeniyle konuşan bir partili milletvekilinin şükran ifadelerine diğer gruptan bir milletvekilinin "- Hayrını gör!.." şeklinde sataşması ortamı birden gerdi. Karşılıklı atışmalar oldu.
Biz niçin böyle olduk?
Acaba kendi değerlerini bizim gibi aşağılayan, hor/ hiç gören bir başka toplum var mı?
***
İlk Cumhurbaşkanımız M. Kemal Atatürk'ün 1937 yılında Trabzon'a yaptığı son gezide kentin sorunları konuşulduktan sonra sohbet faslında ilin ileri gelenleri sorarlar:
"- Paşam, çok partili sisteme ne zaman geçeceğiz?"
"Çok partili sistem" denemesi daha önce "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası" ve "Cumhuriyet Serbest Fırka" ile denenmiş, Atatürk dünyanın gidişatını görüp iki deneme yapmıştı. Yapmıştı ama Genç Cumhuriyet'inin geleceği açısından tutarsız, tehlikeli olaylar/gelişmeler yaşanınca iki parti de kapatılmıştı.
Toplumsal bir hazımsızlık/hazırsızlık vardı.
Uzgörüsüyle yıkılan bir imparatorluğun enkazından genç/çağdaş bir Cumhuriyet kuran Atatürk'ün yöneltilen soruya yanıtı daha önceki iki partinin akibetlerinin nedenlerini anlattıktan sonra şöyle olur:
"- En erken 20 yıl sonra..."
Yıl 1937'dir... Demek ki 20 yıl sonra 1957 yılında "Çok Partili Sisteme", demokrasiye geçilecek, bu hesaba göre...
Hayır, öyle olmadı... İkinci Büyük Savaş bittiğinde dünya iki ayrı kutup üzerinden bloklaşınca Türkiye'nin tercihi "Batı Blok"unda yer almak oldu.
Cumhurbaşkanı İnönü'dür bu zorlu dönemde... Tercihini "Batı Blok"u olunca Türkiye demokrasi dünyasında yerini aldı... Bugünlere geldi.
Peki, o dönemde "Doğu Bloku"nu tercih edip bir "Demirperde Ülkesi", bir "Sovyet Peyki" mi olmalıydı genç Türkiye Cumhuriyet'i?
İsmet İnönü, tarihi bir kararla demokrasi düzenini ülkeye getirme onurunu kazandı. Kazandı ama bilmeyenler O'na "Demokrasi Madalyası"nı bir türlü yakıştıramıyorlar nedense...
***
"Hayrını görmek" alım-satım olayının sonunda satan tarafın alan tarafa yönelttiği bir iyi dilek gösterisi olarak sergilenir. Bunda alınacak, küsülecek, öfkelenecek taraf/yön/yan olamaz.
Ama, Meclis'teki olayın kinaye olarak söylenmesi üzücü yönüdür bu olayın.
Sonuçta bu sözü söyleyen kişinin/milletvekilinin de "sözünün sahibi" olduğunu ancak herkesin anladığı şekilde kullanmadığını söylediğinde sorun sonlanmıştır oldu.
***
Gerçekleri inkar edip havanda su dövmeyi öylesine seviyoruz ki... Bu da bizim ya bilmemezliğimizden, ya da hazımsızlığınızdan...