Özel geceleri ve toplantıları mahveden konuşmalar

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Gazeteciler Cemiyeti’nin gecesinde, bazılarının gecenin ruhuna aykırı, saçma sapan, lafı sündürerek konuşması yüzünden bir kez daha, “İyi ki bu tür törenlere katılmıyorum” diye şükrettim.

Geçen seneden bu yana gitmiş Derya Bakbak, gelmiş Abdülhamit Gül ve Ali Yerlikaya…

Lafı sündürüyorlar da sündürüyorlar. Hele Abdülhamit Gül, Güneydoğu’daki hendeklerden girip, bildiri imzalayan akademisyenlerden çıktı. Sonra da nasıl gazetecilik yapmamız gerektiğini anlattı.

Vali Ali Yerlikaya’nın, AKP Genel Sekreteri Abdülhamit Gül’den “Genel sekreterimiz” diye bahsetmesi de ilginçti. Halbuki biz şimdiye kadar valileri hep “devletin” diye bilirdik.

                                               ***

Özel bir gece organize edilmiş. Herşey en ince ayrıntısına kadar iyi planlanmış. Maksat ödül dağıtmaktan ziyade, “Çalışan gazetecilerle” kentin ileri gelen işadamı ve siyasetçilerini biraraya getirip, kaynaştırmak. İyi de oldu…

İşadamlarına, siyasetçilere baktım, onlar da özel önem vermişler geceye, çoğu eşi ile şık bir şekilde gelmişler.

Geceye kravatsız katılan iki kişi vardı. Biri Antep Valisi Ali Yerlikaya, diğeri “genel sekreteri” Abdülhamit Gül.

İkisi de gecenin ruhuna ve ortama aykırı olarak konuşmasını uzattı da uzattı. Dinleyenleri bıktırdı. Tek taraflı, desteksiz atışlar şeklinde geçen konuşmaları yersiz ve tatsızdı.

                                               ***

Abdülhamit Gül’ü uzaktan görünüş ve sima olarak biraz rahmetli Taşar’ı andırır gibi buluyordum. Onu ilk kez dinleyince, Taşar’ın kıvrak zekası, bilgisi ve siyasi altyapısıyla ilgili hiçbir ipucu yakalayamamanın hayal kırıklığını yaşadım.

Gazetecilere uzun uzun AKP’nin Güneydoğu’da uyguladığı baskı ve yıldırma politikasını övdü. “Tek bir hendek kalmayana kadar” bu baskı ve yıldırma politikasının devam edeceğini, gururla(!) ifade etti. Gazetecilerin, kendisine herhangi bir soru sorma ortamının olmadığı gecede bol keseden AKP propagandası yaptı. Ardından “Bu suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlere hakaret etti.

Neyse ki salonda bu konuda kendisiyle hemfikir olan profesörümüz Yavuz Coşkun vardı!

                                               ***

Üstüne üstlük bir de örnekler vererek nasıl gazetecilik yapılması gerektiğinin vurgusunu yaptı. Abdülhamit Gül, kaç yıllık siyasetçi bilmiyorum, ama o salonda 30-40-50 yılını bu mesleğe verenler olduğunu düşündüğünüz de bunun hiç de şık olmadığı kendiliğinden ortaya çıkıyordu.

Oysa o gece ne Güneydoğu’daki hendek meselesinin, ne akademisyenlerin imza kampanyasının “tek taraflı olarak” ortaya atılıp, propaganda yapılacağı  bir gece değildi.

Ha Abdülhamit Gül, Gaziantep’in terör kentiymiş gibi gösterilmesinden duyduğu rahatsızlığı ifade etti bir de. Sanki her gün sınırdan onlarca terörist gelip, geçiyormuş gibi gösterilmeye çalışıldığından şikayet etti.

Galiba,  sınırda her gün onlarca IŞİD militanı yakalandığı haberlerinin valilik ve genel kurmay tarafından gazetelere servis edildiğinden habersizdi. Ben bu şikayetinden onu anladım..

                                               ***

Fatma Şahin, her zaman olduğu gibi, gecenin ruhuna uygun, güler yüzü sempatikliği ile en güzel ve kısa konuşandı. Kadın olarak bu tatsız ortamı birazcık olsun yumuşattı.

Dedim ya! İyi ki artık bu tür, toplantı ve organizasyonlara fazla katılmıyorum. Mesela geçen sene de Derya Bakbak’ın konuşma yaptığı iki toplantıya katılmıştım da, aman tanrım saçımı başımı yolacak hale gelmiştim.

Bu zatlar, galiba ellerine bir mikrofon geçirince, kendilerinin iyi birer hatip olduğu düşüncesine kapılıp, ağızlarından bal damlıyormuş sanıyorlar. Bilmiyorlar ki düzgün türkçeden, cümleden yoksun, şiveli bozuk bir dille sürekli tekrarladıkları aynı şeylerle karşıyı bıktırıyorlar!...

 

 

 

 

Özel geceleri ve toplantıları mahveden konuşmalar