Tüccar mantığı ile Kürt Sorununu çözmek

YAYINLAMA: 15 Şubat 2016 / 18.00 | GÜNCELLEME: 15 Şubat 2016 / 18.00

Adıyaman'ın bir Tüccar pazarı vardır. Dar sokaklarda kurulmuş bu pazarda gıda satan dükkanlardan, tütün ipi satan dükkanlara, kara saban yapan dükkanlardan toprak evler için ağaçlardan yontulmuş sırık yapan dükkanlara kadar bir dizi küçük dükkanlar bulunur. Köylüler genelde buralardan alış veriş yapar. Bir gün yanımda ayağında şalvar başında kasketi olan köylü gıda satıcısına seslenerek "bu reçel iyi midir" diye sordu. Gıda satıcısı hiç başını bile kaldırmadan yanıtladı. "Evet reçel çok şirindir"

Başbakan Ahmet Davutoğlu da Adıyamanlı satıcı gibi Kürtlere Master planını "çok şirindir" der gibi açıklamaya çalıştı. Konuşma yaptığı yerden 150 km ileride Cizre'de 120 binlik nüfus 10 bine inmiş, bölgede yaşayan insanlar ablukalarla yerini yurdunu terk etmiş, ortalık kan gölüne dönmüşken başbakan hamasete dayalı söylemleri ile sorununun özünü ifade edemiyor. Kürt sorununun bu ülkenin tarihinde biriktirdiği acıları görmüyor. Kürt sorunun ülkede ki tahribatlarından söz etmiyor. Ve bu sorunun kaynağı inkarcı devlet geleneğiyle yüzleşmiyor sadece sade suya tirit söylemlerle durumu idare etmeye çalışıyor.

Dahası açıkladığı planda devletin kudretinden ve şefkatinden söz ediyor. Devletin kudreti Kürtler üzerinde yıllardır zaten süregelmiştir. Takrir-i Sükûn Kanunu ve Şark İslahat Planı ile geçmişten günümüze hem baskı hem asimilasyon politikaları devam etmiştir. Takrir-i Sükün Kanunu mecliste görüşülürken İsmet İnönü "asıl tehlikenin Şeyh Said isyanı olmadığını, asıl tehlikenin teşevvüş (karışıklık) ve tezebzüb (kararsızlık) olduğunu" söylemiştir. İnönü bu konuşmasında sorunun güvenlik yöntemleriyle çözülmesi gerektiğini ve kararlı olunması gerektiğini ifade etmiş oluyor.

Başbakan Davutoğlu'da Mardin'de açıkladığı planın adını mecliste ki gurup toplantısında açıklıyor. Adını ''Birlik güven ve huzur'' planı olarak belirtiyor. Bir yanda kamu güvenliği adı altında devletin ''kudretini'' diğer yandan ekonomik tedbirlerle devletin "şefkatini" ortaya koyacaklarını söylüyor.

1925 yılında ki devlet aklı ile 2016 yılı devlet aklı arasında değişen bir şey yok. Devlet aklının yıllardır güvenliğe yaptığı yatırımlarla sorunu çözemediği daha da derinleştirdiği gözler önündedir. Cumhurbaşkanı Öğretmen atamaları için düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada "780 bin kilometrekare ile bu topraklar bizim vatanımızdır. Sıkıntılı yerler var, doğru. İşte bak o sıkıntılı yerlerde şu anda bu kadar şehitler veriyoruz değil mi? Niye veriyoruz? Bu toprakları yeniden vatan yapabilmek için veriyoruz." diyor.

Cumhurbaşkanının bu konuşması, devlet aklına sirayet etmiş paranoyanın dışa vurumu olarak yansıyor bu sözlerle. Bu topraklar ne zamandan beri vatan topraklarından ayrıldı? Topraklarda fiili bir bölünme mi vardı? Şimdi Silopi, de, Silvan'da, Cizre'de operasyonlar bitti ve bu topraklar vatan topraklarına mı katıldı? Devlet olaya bu şekilde mi bakıyor? Yoksa bu topraklarda yaşayan insanlar, yani Kürtler devletin bu baskıcı ve asimilasyoncu politikaları karşısında devletten mi bir kopuş yaşıyorlar. Duygusal kopuş dedikleri nedir? Devletin eşitlikçi olmayan tutumu karşısında devlete vatandaşlık aidiyeti duymamak değil midir?

Şimdi Cizre'de ki abluka devam etse de operasyonların bittiğini söyledi içişleri bakanı. Cizre'de 6 mahalleyi yerle bir edip yaktınız yıktınız. İnsanları kendi yurdunda sürgün ettiniz. Şimdi Kürtler size biat mı etti? Devletin kudreti Kürtleri taleplerinden vaz mı geçirdi? 1921 yılında bile anayasada elde ettikleri haklarından vaz mı geçtiler? Soruna ekonomik temelli yaklaşımlarınızla belki teşvik politikalarınızla birer ikişer size biat etmiş zengin yarattınız ancak diğer halkın kimlik ve statü taleplerinden vaz geçmesini mi sağladınız?

Tersine bugün ülkede Kürt sorunu uluslararası bir nitelik kazandı. Zaten bu uluslararası niteliktir ki devlete bölünme paranoyası yaratmaktadır. Cumhurbaşkanının diline yansımaktadır bu paranoya. Süren ve sürdüreceğiniz ablukalar sonunda belki hendekler kapanır insanlar ölür ancak açıkladığınız Master planları kanayan yaraya pansuman bile olmaz. Pirus zaferi iktidarınızı sürdürülebilir kılmayacaktır. Artık Kürt sorununda ki denklem çok bilinmeyenli denklem değildir. Sorunun özneleri değişmiş genişlemiştir. Yani bu sorunun çözümünün faturası artık daha masraflı hale gelmiştir. Öyle güvenlik yöntemleri ile, kira yardımlarıyla, işe alma vaatleri ile bu sorunu çözmeye "kudretiniz de şefkatiniz de" etkili olamayacaktır.  Yarın sorunun çözümü için masaya dönüldüğünde sorunun genişleyen öznelerinin talepleri ve bunların sonuçları kimseyi şaşırtmasın.

 

Tüccar mantığı ile Kürt Sorununu çözmek