İNTİKAM SİYASETİ KAZANDIRMAZ

YAYINLAMA: 26 Şubat 2016 / 18.00 | GÜNCELLEME: 26 Şubat 2016 / 18.00

Cizre'de operasyonlar bitti ancak yasak sürüyor. Cizre'nin bilançosu, koca bir kentin yarısı yakıldı yıkıldı, yüzlerce genç, kadın, çocuk, yaşlı insan öldürüldü, İnsanlar kendi yurdunda sürgün bir hayat yaşamaya mahkum edildi. Sur ve İdil'de çatışmalar, yasaklar ve ölüm haberleri gelmeye halen devam ediyor.

Bu abluka sürecinde devlet en ağır en vahşi şiddet uygulamaktan imtina etmedi. Aylardır yazdığım yazılarda devletin bu şiddetini teşhir etmeyi vicdani bir sorumluluk olarak gördüm. Devlet şiddetinin en ağırının yaşandığı bir süreçte Kürt Özgürlük hareketine dönük düşündüğüm eleştirileri yapmayı kendime zul gördüm. Çünkü devlet şiddetinin nedenleri sadece kazılan hendekler değildi. Devletin Suriye Politikalarında ki iflasın iç politikaya yansıması olarak gördüm devlet şiddetinin nedenlerinden birisini.

Geçtiğimiz günlerde MED NUÇE televizyonunda PKK Yürütme Komitesi (YK) Üyesi Duran Kalkan son sürece ve Cizre'ye dönük değerlendirmelerde bulundu.

Duran Kalkan Cizre'de yaşanan ağır devlet şiddetini değerlendirirken ''Öncelikle Cizre direniş şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Halkımızın acılarını paylaşıyorum. Ağır bir bilanço oldu. Bu düzeyde saldırı beklemiyorduk; yanılmışız, hata yapmışız. Düşman da olsa karşımızdaki güçlerin insan olduklarını sanıyorduk. Bu kadar alçalacaklarını, bu kadar vahşileşeceklerini hesaba katmamıştık. Düşman gerçeğini tanımak da önemli. '' sözlerini söyledi.

Duran Kalkan siyaseten bir iç muhasebe yapıyorsa bizimde burada düşüncelerimizi sesli ifade etmemiz gereklidir diye düşünüyorum.

Devlet şiddetin tekelini elinde buldurmaktadır. Devletin geleneğinde şiddetin yaşanan farklı örnekleri Cumhuriyet tarihi boyunca mevcuttur.. Devletin bekası adına her türlü şiddet mübah görülmüştür. Şiddet, baskı, yasak, inkar karşı şiddeti doğurmuştur. Karşı şiddetin oluşması ile şiddet bir sarmal halini almış ve birbirinden beslenen bir kültürü yaratmıştır. Kısacası şiddet bir başka şiddetin ebesi olmuştur.

Devlet şiddetine karşı şiddet oluşturmak siyasette dönemsel bir yöntem olarak görülebilir. Ancak bu karşı şiddet siyasette bir araç olabilir, ama amaç olamaz. Bu nedenle de konjoktürel bir sürece tekabül edecek, başarı sağlayacak bir yöntem olarak karşı şiddet sürdürülebilir bir siyaset aracı olamaz. Tarihte ve dünyada bunun örnekleri görülmemiştir.

Kürt Özgürlük Hareketi Kürt sorununun çözümünün toplumsal bir ihtiyaç haline getirilmesinde, Kürtlerin ulusal ve siyasal bilince ulaşmasında, uluslararası güçlerin Orta doğuda Kürtleri dikkate alan bir yerden strateji geliştirmelerinde ciddi katkıları olmuştur. Karşı şiddet bu etkilerin açığa çıkarılmasında belirli bir düzeyde etkili olmuştur.

Ancak şiddet sürdürülebilir olamıyorsa onun yerini sivil siyaset zemininin alması kaçınılmazdır. HDP bu öngörü ile inşa edilmiş ve 7 Haziran seçimlerinde ciddi bir başarıyı yakalamıştır.

HDP'nin başarı yakaladığı bir süreçte elbette devlet bu başarının önünü kesmek için stratejik ve taktiksel kimi önlemleri, dayatmaları ortaya koyacaktır. Nitekim koymuştur da. Siyaset bir öngörü işidir. Karşında ki siyasal gücü yani bütünsel bir devlet aklını okumak siyasi bir aklı gerektirir. Bilinen sözlerle ifade etmek gerekirse somut durumun somut tahlilini yapmak gereklidir.

Kürt Özgürlük Hareketi işte bu noktada zamansız ''Özyönetim'' ilanları ve buna paralel hendeğe dayalı savunma siyaseti ile ağır bedellerle elde ettiği kazanımlara zarar veren bir tutum sergilemiştir. Eğer Duran Kalkan bu düzeyde bir saldırı beklemiyorduk diyorsa bu siyasi öngörüsüzlüğün itirafıdır. Üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

Böyle olunca bugün Sur'da ve İdil'de süren direniş ve devletin şiddetini yeniden değerlendirmek gerekmez mi? Devlet parça parça operasyonlarla gücünü bölmeden ilçeleri teker teker yıkmak, orada direnişi etkisiz kılmak için uğraşıyorsa Kürt Özgürlük hareketi tutumunu gözden geçirmelidir.

Öz eleştirel bir tutum olması gereken bir yerde Duran Kalkan ''Halkımızın özgürlük mücadelesi bir yerde intikam direnişidir.'' diyor. Bu cümle siyaseten oldukça sorunludur. Eğer ki siyaset ''intikam'' derecesine indirilecekse orada bir ''siyaseten acz '' vardır.

Son Ankara eylemini TAK adlı örgütün üstlenmesi iki şeyi açığa çıkarmıştır. Birincisi devlet dış siyasette politikalarının iflasını geciktirmek için bir tür araçsal tutum takınmıştır. Bu eylemi alelacele PYD ile irtibatlandırarak Rojava siyasetine tahvil etmek istemiştir. Ama tutmamıştır. Olmayan inandırıcılığını daha da kaybetmiştir.

İkincisi Kürt Özgürlük Hareketi kontrolsüz bir şiddeti teşvik edercesine ''intikam siyaseti'' olarak bu tür şiddet eylemlerini olumlu bulması Kürt Sorununun çözümünde devleti çözüme zorlamak yerine çözümsüzlük zeminini güçlendirecektir.

İntikam siyaseti ''aracı'' amaca dönüştürür. Bu durum siyasi hedeflerde ''eksen kayması'' yaratır. Kimseye bir şey kazandırmaz. Bunun bedeli sadece hayatını yitiren insanlar, yakılan yıkılan şehirler, kendi yurdunda mülteci yoksul hayatlar olmakla kalmaz, siyaseten meşru olma zeminini de ortadan kaldırır.

Haklıyız kazanacağız söylemi kabul edilebilir. Ancak haklı olmak aynı zamanda doğru strateji ve taktik oluşturmayı da birlikte gerektirir. Tek başına haklı olmak kazanmak için gerekli ama yeterli şart olmuyor.

 

İNTİKAM SİYASETİ KAZANDIRMAZ