Muhteşem bir insan

YAYINLAMA: 29 Şubat 2016 / 18.00 | GÜNCELLEME: 29 Şubat 2016 / 18.00

Sevgili ve çok değerli dostum Canan Özyaşar’ı kaybetmenin sonsuz üzüntüsünü yaşıyorum. Yüreğim dayanılmaz bir elemle sızladı.

Doğası nezaket dolu, samimi, içten, aydın ve berrak düşünceli gerçek bir beyefendiyi kaybetmenin hüznü karşısında büyük acı duyuyorum.

 

Dostlarla birlikte bağevinde doyumsuz akşam yemeği sohbetlerimizi yaşadığım müddetçe unutamayacağım.

Canan Bey mükemmel ev sahipliği yapardı. Kuş sütünün bile eksik olmadığı zevkli sofralar hazırlar, kendi elleriyle misafirlerine ikram ederdi. Gülüşünden, tavırlarından bundan haz duyduğunu da belli ederdi.

 

En son Kavaklık’ta yürüyüş yaparken tesadüfen karşılaşmış, hal hatır sormuş, birbirimize güzel şeyler söylemiştik.

Nereden bilebilirdim ki, o son görüşmemizmiş. Keşke biraz daha uzun konuşabilseymişiz, ben ona daha çok sarılabilseymişim.

Hayat böyle işte. Hangi sevdiğiniz dostunuzu son kez gördüğünüzü nasıl bilebilirsiniz ki…

 

Canan Bey’i erken kaybettik. Tesellim, arkasında öyle mükemmel evlatlar bıraktı ki, babalarının bütün hasletlerini, duygularını miras almışlar.

Canan Bey’in muhterem eşi Hatice Hanımefendi’ye, çok sevgili kardeşlerim Fazıl ve Tayfur’a, Birgün Hanım’a içten taziyelerimi sunuyorum. Acılarını bütün kalbimle paylaşıyorum.

 

 

Araplar bizi çok severler

biz de onları çok severiz

 

Dünkü yazıma daha çok beğeniyle birlikte ciddi eleştiriler de geldi.

Arayanların, ileti gönderenlerin bir bölümü, ”Ne yani, o insanların televizyonda canlı yayında, yandık, bittik, mahvolduk demesini mi bekliyordun!..” dediler.

Hayır, öyle saçma şeyler demelerini tabii ki beklemiyorum.

Ben ekonomik krizden sözetmiyorum. Ben siyasi krizin sonuçlarının nerelere varacağını anlatmak istedim.

Ama nihayetinde siyasi kriz, haliyle ekonomik krizi tetikleyecektir.

 

AB’nin en büyük korkusu mülteciler.

Her türlü tavizi vermeye hazırlar. Yeter ki bu adamları bize göndermeyin diyorlar. Baksanıza, Schengen vizesini bu sene kaldıracakları sözünü verdiler.

Almanya bu sözü verdikten sonra, diğer AB ülkeleri Schengen’i tartışmaya açtılar, kıyamet koparıyorlar. Yani, bizi vizesiz kabul etmeye yanaşmıyorlar.

 

Ancak 50 mülteci kabul edebiliriz diyen ülkelerin yanında Almanya hariç en kabadayısı 500’den fazla asla olmaz diyor.

Şimdi Mars’tan gelen bir adama bütün bunları anlattıktan sonra, 1.5 milyon metropol nüfuslu Gaziantep’te 500 bin mülteci var, deseniz, en azından ben, ne cevap vereceğini çok merak ederdim!..

 

Fert başına gelirin 51,080 Dolar (Kaynak: The Economist) olduğu Danimarka, 200’den fazla mülteciyi alamam çünkü bütün düzenim ve huzurum bozulur, diyor.

Bizde düzene, huzura gereksinim olmadığı için mecburiyetten de 500 bin kişiyi kabul ettik. Sonra da teselli olarak, inşallah savaş bitecek, bu insanlar kendi ülkelerine dönecekler, diyoruz.

Allahtan korkun, bari bunu söylemeyin. 5 sene geçti, daha meydanda bir şey yok!

 

Mülteci akını ne demektir, bünyemiz bunu kabul eder mi, ileride ne gibi sorunlarla karşılaşırız, bütün bunlar noktasına, virgülüne kadar biliniyor. Bu konuda bilimsel çok sayıda çalışmalar var. En değerli çalışmaları da dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Boston’daki MIT yapmış.

Bunun derdine düşen, bu raporları getirip okuyan oldu mu?

 

Hayır! Olmadı! Olmadığını biliyorum. Çünkü, bunu araştıracak, okuyup anlayacak, neler yapılabileceğini rapor haline getirecek altyapımız yok.

Ama sakın üzülmeyin!

Araplar bizi çok sever. Onlar Osmanlı’ya aşıktı. Dolayısiyle bize de aşıklar. Her zaman bizim yanımızda oldular, gün oldu ekmeğimizi paylaştık, gün oldu dertlerimizle dertlendik.

Biz de Araplar’ı çok severiz. Onlar bizim komşumuz, arkabamız, canımız, ciğerimiz…

Daha ne diyeyim. Benim bu söylediklerimden çok daha fazlasını zaten şehrimizin yetkilileri İskele Sancak programında canlı yayında söylediler.

 

 

 

Elmacı Pazarı’nın son durumu…

 

Dün bir arkadaşımın Elmacı Pazarı’nda işi varmış. Gitmişken evinin bazı ihtiyaçlarını da almayı planlıyormuş. Ancak, eşine alamayabileceğini de söylemiş. Çok kalabalık oluyor, sıkıntı alıyorum, alabilirsem alırım, demiş.

Bana bunları anlattıktan sonra, “Ben Elmacı Pazarı’nı hiç böyle görmedim. Orası hep çok kalabalık olur, onun için de orayı pek sevmem. Ama görmeni isterdim, benden başka ortada kimse yoktu! Rahat rahat işimi gördüm, alış verişimi yaptım. Epey bir süreden beri böyleymiş” dedi.

 

Pazartesi benim bir lokanta için yazdığımı okumuş olmalısın ki, aynı hikayeyi bana Elmacı Pazar’ı için anlattın, deyince, “Napayım yani, yalan mı söyleyeyim! Antep’te müşteri kalmamış! Aksini söyleyenlere inanma!” dedi.

Aklıma, çok sevdiğim bir arkadaşımın İskele Sancak programında söyledikleri geldi: “Gaziantep 24 saat yaşayan canlı bir şehirdir…

 

Dünkü yerel bir gazetenin manşetinde güzel bir çalışma vardı.

Muhabir, üniversite öğrencileriyle konuşmuş.

İşte öğrencilerin söyledikleri…

 

… Gaziantep’e dışarıdan gelmiş  bir öğrenci olarak  ekonomik sıkıntılar çekiyoruz. Yüksek kira fiyatları, artan ulaşım ücretleri yaşamımızı zorlaştırıyor. Ancak ilk sıkıntının güvenlik sorunu olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendimi güvenlik içerisinde hissetmiyorum.

 

… Üniversitede pek sıkıntı çekmiyorum. Genel olarak şehir halkının soğuk ve  menfaatçi davranışlarından  rahatsızım.

 

… Öncelikle ulaşım aşırı sorun. Yurt ortamları ise  sıkıntı ve yetersiz olduğu için özel evlerde kalıyoruz. Ancak buradaki yüksek fiyatlar da belimizi büküyor. Önemli sorunlardan birisi de  Gaziantep’teki güvenlik sorunudur.

 

… Şehir  halkını, insani ve sıcak bulmuyorum.

 

 

Üniversite içerisinde ekolojiye verilen değer çok az. Fakülte içerisinde kedi köpek göremiyorum. Bu üniversite içerisindeki hayvanlar nerede? Biz bu hayvanları görmek, onlarla vakit geçirmek istiyoruz. Üniversite dışında küçük yeşil bir parkımız vardı. Ancak beton yığınına çevrildi. Ayrıca son dönemde kendimi Gaziantep’te güvende hissetmiyorum.

 

Muhteşem bir insan