DAHA FAZLA VAHŞET YASASI

YAYINLAMA: 04 Mart 2016 / 18.00 | GÜNCELLEME: 04 Mart 2016 / 18.00

Kobane olayları sonrasında AKP hükümetinin tüm söz söyleyenleri ''Kamu Güvenliğini'' sağlamaktan söz ettiler. Bu sözün altında hükümetin çözüm sürecine dönük düşüncelerinin, planlarının yattığını çok geçmeden anladık. Bugün Kürt sorununda gelinen savaş konseptini besleyen kamu güvenliği anlayışı yasalarla pekiştirilmektedir.

Her hangi bir asker, terörle mücadele sırasında silah kullanma yetkisini aşma, işkence ve kötü muamelede bulunma suçlamasıyla karşı karşıya kalırsa, Milli Savunma Bakanı'nın izni ve başbakanın onayı olmadan yargılanamayacak.

Hükümet askerin şehirlerde ki ablukaya katılması, tankların sokaklarda kullanılmasını istediğinde, Askeri komutanların kendilerini güvenceye alacak yasaların yapılması gerektiğini, şehirlerden çıkmaya kendilerinin karar vereceğini hükümet yetkililerine ilettikleri medyaya yansımıştı. Ve bugün bu yasa hükümet tarafından çıkarıldı.

Bu yasa ile hükümet Kürt sorununu güvenlikçi politikalarla çözme anlayışında ısrarlı olduğunu ortaya koymuş oldu. 1990’lı yıllarda askerlerin, polislerin keyfi hukuksuz eylemlerinden dolayı yargı karşısına çıkarıldıkları durumlar oldu. AHİM'de Türkiye hukuksuz hak ihlallerinden dolayı defalarca mahkum oldu. Şimdi çıkarılan bu yasayla askerin, güvenlik güçlerinin hukuksuzluklarından dolayı sorumlu tutulamayacağı ve yargılama izninin başbakan ve milli savunma bakanına bağlı olacağı böyle bir yasaya devlet neden ihtiyaç duyar sorusunun cevabı verilmelidir.

Hükümet savaş konseptinde ısrar ediyor ve devlet şiddetini uygulamada beis görmüyorsa, şiddet kullanmaya teşvik ettiği askeri, polisi neden yargılasın ki? Bu yasa bir anlamda ‘’türkün’’ gücünü göstermek isteyenlere fırsat yasasıdır. Bu anlamda bu yasa ile devlet yaşanacak hak ihlallerinin, hukuksuzluklarının fiilen sorumluluğunu almış bulunmaktadır. Yani yaşanacak katliamların, öldürülen her bir insanın sorumlusu bizzat başbakan olacaktır.

Bugün Cizre'de yaşanan vahşet bir bir ortaya çıkıyor. Aileler çocuklarının cesetlerini tanıyamamakta, bedenlerinin bütünlüğünün bozulduğunu, uzuvlarının kesildiğini, işkence gördüklerini söylemektedirler. Keyfi olarak öldürülenler çırılçıplak soyulmakta, araçlara bağlanarak süründürülmekte, yaralıyken yakılarak öldürülmektedirler. Bu vahşet savaşta bile yaşanmayacak derecede insan hak ihlalleri barındırmaktadır.

Şimdi bu vahşeti yaşatanlar devlet tarafından yasal zırha büründürülmekte korunmaktadır. Bu yasa yarın psikolojik problem yaşayan şiddete aşina güvenlik güçlerinden koruculara birçok keyfi davranışa, denetimsizliğe neden olacaktır.

Bir cumhurbaşkanı en yüksek yargı olan Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı tanımıyorum, uymuyorum diyorsa, böyle keyfiyete ve daha fazla vahşete neden olabilecek bir yasaya dayanarak asker polis neler yapmaz düşünmek bile istemiyorum. İnsan dışkısı yedirmeden asit kuyularına atmaya kadar, köy meydanında erkekleri kadınların ve çocukların gözleri önünde çırılçıplak soymaktan işkence etmeye kadar, beyaz Toroslarla adam kaçırmadan öldürüp yol kenarına atmaya kadar türlü vahşetler işlenmiş bir devlet geleneğinde bu yasa yeni vahşetin habercisi olmaz mı?

Sorulması gereken soru şudur; 1990’lı yıllarda faili meçhuller, asit kuyuları, köy yakmaları, köy boşaltmaları hangi sorunu çözdü? Kürt sorununu bitirdi mi? Yoksa daha fazla Kürtlerde bir nefrete yol açıp Kürt gençleri dağın yolunu mu tuttu. Şimdi bu yasalarla güvenlik güçlerini daha fazla şiddet uygulamaya teşvik ederek hangi sorunu nasıl çözecekseniz? Kürtler yıllardır bedel ödeye ödeye bugünkü örgütlü güce ulaşmadılar mı? Kürtler devletin baskısını gördükçe korku duvarını aşmadılar mı?

O zaman devlet aklı yeniden kendini sorgulamalıdır. Hukuki çerçeveyi daraltarak, devletin otoriter gücünü halkın üzerine daha fazla salarak Kürt sorununu çözemezsiniz. Uyguladığınız her vahşet devlete nefret, kin düşmanlık olarak dönmektedir. Bugün barış imkanı var, yarın çok geç olacaktır.

Celal DENİZ

 

 

DAHA FAZLA VAHŞET YASASI