DÜNYA SULTAN SÜLEYMANA BİLE KALMADI
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geleneksel muhtarlar toplantısının 22.’sinde “Tayyip Erdoğan gitsin demek, bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın demektir'' diyecek kadar içinden geçeni açık bir dille ortaya koydu.
Bir insan devlet ile kendini özdeşleştirebilir mi? Devleti savunmak farklı bir şey kendisiyle özdeşleştirmek farklı bir şey. Bu anlamda Erdoğan'ın bu sözleri devleti savunmaktan öte bir anlamsal içeriğe sahiptir.
Geleneksel otoriter devlet anlayışında ''ben devletim yaparım'' anlayışı baskın bir davranış normudur. Bu devlet şiddetini toplum üzerinde egemen kılarak ''sindirilmiş'' ''biat etmiş'' bir toplum yaratmanın olmazsa olmazıdır.
Ancak Erdoğan'ın kendisini devletle özdeşleştirmesi bu geleneksel devlet anlayışının üzerine yeni bir anlayış eklemlenmesidir. Burada Erdoğan'ın tek adama dayalı kuvvetler uyumu ile denetimsiz bir başkanlık anlayışı arayışının etkisi vardır. Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı bir nevi denetim mekanizması oluşturur. Erdoğan'ın Kuvvetler uyumu istemesi kendisinin üzerinde bir denetim mekanizması istemediğine işarettir. Ki Anayasa mahkemesinin Dündar ve Gül için verdiği hak ihlali kararına itirazının nedenleri arasında da bu düşünce yatmaktadır.
Erdoğan’ın ben gidersem devlet yıkılır düşüncesi toplumun devlete olan bağlılığının başkanlık hayallerine tahvil edilmesini sağlamaya dönük bir girişim olarak düşünülebilir. Ancak bu tespit de eksik kalır.
Çünkü bugün toplum susturulmak isteniyor. Bunun için itiraz eden herkes soruşturmadan geçiriliyor tutuklanıyor. Barış için Akademisyenler gurubundan 3 akademisyenin tutuklanması, ÖHD'li avukatların serbest kaldıktan sonra bile savcının itirazı ile yeniden tutuklanmasını hangi hukuki sistemle açıklayabilirsiniz? Yıllardır devlet eliyle Öcalan'dan mesaj getirilerek milyonlarca insana okutulurken, bu sene Newroz kutlamaları devlet eliyle yasaklanıyor. Bu yasaklarla görüyoruz ki dün yasal olan bugün yasadışı oluyorsa özgürlüklerimiz keyfiyete bağlı olarak verilip alınıyor. Bunun adına hukuk düzeni demek mümkün mü?
Ben devletim anlayışı şimdide terör kavramına yeni anlamlar biçmek istiyor. Dün taş atan çocuklar TMK kapsamında terörle yargılanırken vicdanları yaralayan manzaralarla karşılaşmıştık. Şimdi ''silahsız terörist'' kavramı icat edilerek akademisyenler, sanatçılar, yazarlar, aydınlar terörist olarak damgalanıp yargılanabilecektir. Yani devlete biat etmeyen herkes, düşüncesini söyleyen muhalif herkes terörist olma ihtimali ile karşı karşıyadır. Dün makul şüpheli diye aramaları taramaları kolaylaştıran yasayı getirdiler. Bugün sadece düşüncesini dile getirenler makul terör zanlısı haline getirilmek isteniyor.
Ancak bir toplumu her şekilde baskı altına alarak bir sistemi uzun süre sürdüremezsiniz. Küresel çağda ülkeler içlerine kapanmış bir şekilde ülke içinde faşist bir düzenle uzun süreli yaşayamazlar. Ekonomik ve siyasi ilişkiler günü gelir dışsal öznelerin de etkisiyle etkisiz hale gelebilir. Ki bugün Erdoğan'ın geleceğini etkileyecek bölgesel ve uluslararası gelişmeler yaşanmaktadır.
Dün 17-25 Aralık operasyonlarını Hükümete bir darbe olarak niteleyip halkın algılarını yöneten AKP, yolsuzluk batağındaki başta Rıza Sarraf olmak üzere birçok insan için açılan davaları kapattılar. Hiçbir şey yaşanmamış gibi bir de el konulan paralara faiz ödediler.
Küresel ilişkiler, içeride yapmış olduğun hukuksuzluğun üzerini örtmüyor, unutmuyor. İşte bu anlamda Rıza Sarraf'ın ABD'de tutuklanması Türkiye içinde ki siyasetin gündemini de, siyasetçilerin geleceğini de değiştirmeye aday bir durumdur.
Bu tutuklanma vakasına insanın aklına şu soru geliyor. Diyelim ki dün 17 25 Aralık operasyonunda Paralelciler hükümete, Erdoğan’a darbe yapmak istemişti ve bu darbe savuşturulmuştu. Şimdi ABD savcısı Bharara’da mı AKP hükümetine karşı darbe yaptı?
Sen içeride filli durum yaratabilirsin. Hukuku Anayasa mahkemesi kararlarını tanımayabilirsin. Yargıyı siyasallaştırır keyfi davalara sebep olabilirsin. Hırsızlık yolsuzluk fezlekeleri olan vekilleri kollayıp, siyasal düşüncelerinden dolayı bazı vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırmaya teşebbüs edebilirsin. Ama uluslararası hukuk artık bütün dünyayı bağlar nitelikte evrensel bir hukuk normu oluşturmuştur. Bu hukukun uluslararası siyasal alanda her ülkenin üzerinde fiili bir baskı oluşturacağını bilmek gerekir.
Diyalektik süreçte biliriz ki ''iç etkenler'' belirleyici olmakla beraber ''dış etkenler'' de etkileyicidir. Gerek Suriye ve bölgede ki durum gerekse ABD'de Rıza Sarraf'ın tutuklanması Türkiye siyasetini yakın vadede etkileyecek gibi görünüyor. Kimse vazgeçilmez değildir.
Devletle kendisini özdeşleştiren zihniyet ebedi değildir. Babamın hep söylediği bir sözle bitirmek gerekirse bu yazıyı, ''Dünya Sultan Süleyman'a bile kalmadı''. Anlayana.
Celal DENİZ