DİPLOMASİNİN BİR ADABI VAR

YAYINLAMA: 28 Mart 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 28 Mart 2016 / 20.00

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından düzenlenen “Dünya Türk Girişimcileri Kurultayı”na katılan Erdoğan, Can Dündar ve Erdem Gül'ün mahkemesine yabancı diplomatların izleyici olarak katılmasını sert bir dille eleştirdi.

“Dün malum bir gazetecinin mahkemesi vardı. Bu yargılamaya katılanların durumu çok önemli. İstanbul’daki konsoloslar mahkemeye geliyor. Siz kimsiniz ya, sizin ne işiniz var orada? Yani diplomasinin de bir adabı var. Burası senin ülken değil burası Türkiye..” dedi.

Evet önce Erdoğan'ın kendi sözlerinden yola çıkarak söylersek, doğru diplomasinin de bir adabı vardır. Diplomatlara diplomatik bir dil kullanmak var iken, sokak kabadayısı üslubu ile ''siz kimsiniz'' demek diplomatik kuralların oldukça dışında bir söylemdir.

Oysa evrensel hukuk normlarına uyulup uyulmaması bütün ülkelerin ilgi alanındadır ve bu anlamda iç mesele yoktur. Bugün Türkiye AHİM sözleşmesine imza atmış bir ülke olarak devletin kendi vatandaşlarına hak ihlallerine karşı AHİM'e başvuru hakkı vermiştir. Kendi hukukunu evrensel hukuk normlarına uydurmayı taahhüt etmiştir. Böyle olunca bir mahkemeyi, AHİM'e taraf ülkelerin diplomatları tarafından izlenmiş olması neden bir gövde gösterisi olsun. Neden darbecilerle hükümet arasında bir tercih olsun? Erdoğan Mahkemeyi izleyenleri darbecilere yandaş olmakla ima ederken aslında bir durumu net ortaya koyuyor. Erdoğan bu davada taraftır. Onun siyasal konumu bu davayı etkileyecek niteliktedir. Nitekim mahkemeye gizlilik getirilmesi de bunun sonucudur.

Aslında Erdoğan bu hitabıyla çokta konsoloslara veya dış ülkelere bir mesaj vermiyor. Mesajın esas hedefi iç kamuoyudur. Çünkü tarihte hep görülmüştür ki ülke sınırları içinde hegemonya kurmak isteyenler, diktatörlük hevesi içinde olanlar hep ''iç ve dış düşman'' söylemi ile hegemonyalarını pekiştirmişlerdir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Belçika'ya karşı kullandığı üslupta diplomasinin çok ötesinde bir dili içeriyordu. ''Alma mazlumun ahını'' derken sanki patlamaya sevinir bir ruh hali ile konuşuyordu. Biliriz ki ''alma mazlumun ahını '' dedin mi arkasını da söylersin. ''Çıkar aheste aheste'' diye. Bu ifade bir nevi kinaye içerir niteliktedir.

Ne yapmış Belçika mazlumun ahını alacak? Bu sorunun cevabını Erdoğan’ın zihin dünyasından bakarak bulamayız. Çünkü Belçika'ya karşı Erdoğan’ın bu tutumunun geri planında ''terör'' kavramına bakış yatmaktadır.

Erdoğan PKK'yi ve ona sempati ile bakanları terörist olarak görmektedir. Son silahsız terörist kavramı bu çerçeveyi daha da genişletmektedir. Taş atan çocuklardan akademisyenlere, yazarlara kadar söz söyleyen muhalif olan herkes potansiyel terörist olarak görülecektir.

Ancak Belçika ve diğer Avrupa ülkelerinde teröre bakış açısı farklıdır. Bir başka ülkede şiddete sarılımış, silahlı eylemler veren bir örgütün taraftarları da olsa, Belçika sınırları içinde silahlı eyleme teşebbüs etmedikçe siyaset zeminde örgütlenebilir, düşüncelerini yayabilir, şiddete başvurmadıkça protesto eylemleri yapabilirler. Demokrasinin gereği bunu gerektirir.

Teröre bakış açısı böylesine ters orantılı bir denklem vardır Erdoğan ile Avrupa ülkeleri arasında. Böyle olunca Belçika'da Başbakan Davutoğlu'nu protesto eden barışçı eylemlere izin verilebiliyor. Erdoğan o protesto gösterileri yapanları aşağılamakla kalmadı ona izin veren Belçika hükümetini de eleştirdi.

Burada bir parantez açmak gerekirse, bir konsolosun bir mahkemeyi izlemesine tepki verirken, Belçika'da  yasalardan kaynaklı protesto hakkını kullananlardan rahatsızlığını ifade ederek Belçika hükümetini nasıl suçlayabilirsin. Bu bir çelişki değil mi? Ülkende olan biteni iç mesele olarak görüyorsun ama bir başka ülkenin yasalarına iç işleyişlerine tepki veriyorsun. Hani bu ülke senin ülken değildir diyorsun da Belçika'nın senin ülken olmadığını unutuyorsun. Pragmatist bakış açısı demek ki böyle oluyor. Sadece işine geldiğini gören ilkesiz bir bakış açısı.

Erdoğan son dönemlerde bütün konuşmalarında toplumu kutuplaştırmaya dönük bir dil kullanıyor. Mesela son Yozgat'ta ki konuşmasının satır başlarına bakıldığında, önce şehitlere övgü yapıyor  ''hamdolsun kınalı hasanları var Yozgat'ın'' diyerek insanları bu ölümlerin yaşanmasının normal görmesini sağlamaya çalışıyor. Sonra hendeklere sıra geliyor. Orada yaşanan ölümleri 1 e 10 gibi rakamlarla da savaş konseptini sürdürmeye niyetini gösterip toplumun desteğini almaya ve intikamcı bir zihinle bunu yapmaya çalışıyor. Sonrasında Akademisyenleri hedefine alıyor. Sonrasında Belçika'yı hedefine alıyor. Böylece hem iç hem de dış düşman hedefleri yaratarak toplumu kendi politikalarına yandaş kılmaya çalışıyor.

Bu yöntem kısa vadede tutabilir. Terörün bıktırıcılığı insanlarda iktidara desteğe dönüşebilir. Ancak uzun vadede toplumsal barışa dönük ciddi tehlikeleri yeşertir. Erdoğan bu anlamda topluma zehir çiçeklerinin tohumunu ekmektedir.

Celal DENİZ

 

 

DİPLOMASİNİN BİR ADABI VAR