Logoya dair…
Yan sütunlarda okuyacağınız bir anket ve sonuçları var.
Bunu yabancı bir kaynaktan tercüme ederken aklıma orijinal bir anket konusu geldi.
Türkiye’deki 81 ilin 79’una rastgele telefon edip, şu soruyu sormayı düşündüm:
“Gaziantep ile Adana’nın Büyükşehir Belediye Başkanları’nın isimlerini lütfen söyler misiniz?”
Aslında sonucu tahmin ediyordum ama yine de belli sayıda il seçerek, her ilden rastgele 5 telefon numarasını arayarak soruyu arkadaşlarıma sordurdum.
Türkiye’de ortam huzursuz olduğu için bazıları bizi tersledi, ama ekseriyet kibarca yanıtladı.
Tahmin edeceğiniz gibi Fatma Şahin’in tanınırlığı çok yüksek. Daha doğrusu Adana Büyükşehir Belediye Başkanı’nın adını pek kimse bilmiyor.
Bu anketi siz kendiniz de hemen şimdi yapabilirsiniz.
Antepli bir arkadaşım (ismini izin almadığım için yazamıyorum) İstanbul’da, yerel belediyelerle ilgili bir sohbet sırasında şöyle bir yoruma tanıklık ediyor:
“Gaziantepliler, 2 şeytandan sonra bir meleğe kavuştular…”
Yerel seçimler 30 Mart 2014 yılında yapılmıştı. Tam 2 sene oldu.
Bu zaman sürecinde neler yapıldı, neler oldu; bunun bilançosunu çıkaracağımız yerde ‘logo’ya takıldık, gereksiz zaman harcıyoruz.
Şu şunu demiş, bu bunu yazmış, Ayşe Arman röportaj yapmış, ihaleyi verdiğimiz firmanın yarattığı logo özgün değilmiş…
Logo’nun eleştirilmesini son derece normal buluyorum. Ama eleştiri sınırlarını yadırgıyorum. Maksadın ‘bekçi dövmek’ olduğu olduğu izlenimini ediniyorum.
Aslında kentin logosu için bir yarışma yapılabilirdi. Genelde uygulanan yöntem de budur.
Ancak, olay daha kapsamlı düşünülerek bir projeye bağlanmış. Gaziantep’in tanıtımından, bilinirliğinden yola çıkılarak markalaştırılmak istenmiş.
Bu, Gaziantep için yaşamsal bir konuydu.
2000 yılından bugüne, Zeugma sayesinde, gerçekten olağanüstü, hayal edilmez bir başarı ile nereden nereye geldik.
Artık yeni bir hikayeye ihtiyaç var derken yine bir mucize gerçekleşti, ‘Gastronomi kenti’ oluverdik.
Dünyada ülkeler değil, şehirler yarışıyor, diyoruz.
Ama daha işin başında birbirimizle kapışıyoruz! Dünya şehirleriyle böyle mi yarışacağız!
İş yapan insanları yıpratırsak, korkutursak, yarın daha büyük projeler karşında tedirgin olabilirler.
Akçalı konulara gelince…
Sevgili, merhum Naci (Topçuoğlu) ağabey bundan yıllarca önce, paranın daha kıymetli olduğu zamanda Kaşmir Halı’nın tanıtımına bir milyon dolar bütçe ayırmıştı. O zaman herkes şaşırmıştı. Daha sonraları da Sibel Can önemli paralar alarak reklam kampanyalarının yüzü oldu hep.
Ona o kadar para vermeye ne gerek vardı? Diyebilirsiniz!
Kaşmir Halı, istikrarlı olmayan ve tahsilat zorluğu bulunan yurt dışına bir süredir halı göndermiyor fakat bütün üretimini iç pazarda rahatlıkla satabiliyor.
Demek ki, o tanıtımın, reklamın hayati önemi varmış.
Markalaşma projesi için anlaşılan firmaya güvenilmiş ki, uzun süredir karşılıklı anlayış içinde birlikte çalışılıyor.
Bazı arkadaşlarım, böyle bir projenin neden yerli bir firmaya verilmediğini sordular.
Yani, dünyayı tanıyan ve o çapta iş yapan bir uzman firmanın tercih edilmesi kadar doğal bir şey olur mu?
Böyle bir projenin uygulanması için de sözü edilen paraların inanın hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
Böyle konulara pragmatist yaklaşılmalı.
Tanıtım ve markalaşmadan hepimizin yararı var.
Bu kenti geliştireceksek (büyüteceksek demiyorum!) asgari müştereklerde buluşmalıyız.
Ancak, dün bazı gazetelerde gördüğüm gazetecilik ötesi abartılı tavrın bu soruna faydası değil zararı dokunur.
Dünya çapında bir anket
neden başarısız oldu?
Geçen ay Birleşmiş Milletler tarafından dünya çapında önemli bir telefon anketi gerçekleştirildi.
Bir tek soru soruldu:
Lütfen dürüst görüşünüzü açıklamanızı istiyoruz, dünyanın geri kalan kısmında çekilen gıda sıkıntısına karşı hangi çözümleri önerirsiniz?
Anket tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Çünkü;
* Doğu Avrupa “Dürüstlük” kelimesinin manasını bilmiyordu.
* Batı Avrupa da “Sıkıntı” ne demek bilmiyordu.
* Afrika’da “Gıda” kelimesine yabancıydı.
* Çinliler’e “Görüşünüz nedir” deyince kimse bir mana veremedi.
* Ortadoğu’da “Çözüm yolu” denince şaşırıp kaldılar!
* Güney Amerika, “Lütfen” kelimesini hiç duymamış!
* Amerikalılar, “Dünyanın geri kalan kısmında”nın ne demek olduğunu anlayamadılar!